Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin gerçekçi zemine oturmaya
başladığı bir döneme girdiğimiz görülüyor. Tarafların bugüne kadar
izledikleri stratejinin esasını “alıyormuş” gibi yapmak ve
“giriyormuş” gibi davranmak oluşturdu. Bu strateji geçmişe iç ve
dış politik koşullara, dengelere ve çıkarlara cevap verebiliyordu.
Nitekim söylem ve araçlarda bu çerçevede şekillenmişti.
Zamanla, gerek AB’nin gerekse Türkiye’nin iç ve dış koşulları,
beklentileri ve söylemleri değişti. İngiltere AB’yi terk etme
kararı aldı. Seçim sonrası ABD, eskisi kadar AB’yi ve değerlerini
önemsemediği gibi, güvenlik konularında da yan çiziyor. Rusya bugün
AB güvenliği için daha büyük bir sorun. Arap Baharı’nın tetiklediği
mülteci akını, derinleşen terörizm/güvenlik sorunları öncelikleri
değiştirmiş görünüyor.
Demokrasi ve insan hakları söylemi cılızlaşırken, AB’nin de
psikolojik gücü ve etkisi erozyona uğramış görünüyor. Geldiğimiz
noktada artık, iki taraf için de AB’ye “alıyormuş gibi, giriyormuş
gibi yapma” stratejisinde sona gelindiği açık. Bu nedenle, taraflar
daha gerçekçi ve somut araçlarla sonuç almaya girişmiş
görünüyorlar.
Avrupa Parlamentosu Raportörü Kati Piri, BBC Türkçe servisine
verdiği röportajda, mealen, hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü,
yargı bağımsızlığı, yolsuzluklarla mücadele, Avrupa değerlerinin
göz ardı edilmesinin yanı sıra, özgür ve adil seçim geleneğinden
kopuş yaşandığına dair eleştirileri tekrar ediyor.
Röportajı ilginç kılan ise, bu konularda Türkiye’yi tutum
değişikliğine zorlayacak aracın teke düşmüş olduğunun belirtilmesi.
Piri, katılım sürecinde AB’nin “itibar” kaybettiğini itiraf ederek,
ellerinde kalan tek kozun “ekonomik” ilişkiler olduğunu ileri
sürüyor. “İtibar kaybı” iki tarafı yeni arayışlara sevk etmiş
görünüyor. AB’nin bulduğu çözüm, “Gümrük Birliği”nin
güncellenmesine yönelik görüşmelere, siyasi kriterler ve Kıbrıs
konusunun eklenmesi.
TEPAV, Çok Taraflı Ticaret Araştırmaları Merkezi Başkanı, emekli
büyükelçi Bozkurt Aran’a göre, Gümrük Birliği, AB ile Türkiye
arasındaki en canlı, etkin bağ. Ancak, bu bağın, Piri’nin ileri
sürdüğü gibi, Türkiye’yi tutum değişikliğine zorlayacak bir
kaldıraç gibi görülmesi şaşırtıcı. Çünkü iki tarafın çıkarlarına
hizmet eden Gümrük Birliği’nin siyasi koz olarak kullanılması
ilişkilere daha fazla hasar verecek, AB’yi daha da
itibarsızlaştıracaktır.
Aradan geçen bu zaman ve tecrübeye rağmen, AB’nin Türkiye ile
ilişkilerini, üst perdeden ve “sopa” kullanarak hizaya sokacağını
zannetmesi oldukça düşündürücü. Siyasi konuların, “Gümrük Birliği”
uygulamalarının iyileştirilmesi görüşmeleriyle irtibatlandırılması
Türk halkı ve politikacıları nezdinde AB’nin aczini daha da bariz
hale getirecektir. Piri’nin çıkış yolu gibi önerdiği bu “parlak
fikri” umarız kabul görmez. Yine de AB-Türkiye ekonomik
ilişkilerine hâkim olan “asimetri” dikkate alındığında, Türk
hükümetinin hazırlıklı olmasında fayda var..