Günlerdir nasıl sona ereceği ve “denizden tuz çıkartıp
çıkartamayacağı” merakla beklenen Kemal Kılıçdaroğlu öncülüğündeki
yürüyüş finale yaklaştı.
Polemiklere meydan vermeme adına baştan söyleyelim; “Hiçbir zaman
CHP’yi savunmadığımız ve savunamayacağımız ne kadar açık bir
gerçekse; hak ve adalet taleplerine duyarsız kalmadığımız ve
kalamayacağımız da o kadar açıktır.”
Tarihin hiçbir döneminde ne “FETÖ” denen adamlarla ne de CHP’yle
göbek bağımız olmamıştır. Dünyaya farklı pencerelerden
bakmışız.
***
Tarihte ve yakın geçmişte şahit olduğumuz gibi, çok önemli olaylar
bir adımla hatta bir kıvılcımla başlar. Bu açıdan ana muhalefet
liderinin “yürüyüş eylemi” hafife alınacak, tahkir edilecek bir
eylem değildir. Yıkımla sonuçlanacak büyük olaylar planlı
organizeli işlerle değil; doğal saiklerle, kendiliğinden
başlar.
Kaldı ki “adalet” talebiyle sembolize ettiği yürüyüşe ülkedeki
“makul ses” arayışındaki çoğunluğun büyük desteği göz ardı
edilmemelidir.
Bu yürüyüş, eylemcilerin kendi sosyal ve siyasal zemininden çok
daha fazla mutedil kitleden destek alıyor. Adalet talebine “adalet
bizim için önemli, siz saptırsanız da biz adaletten sapmayacağız”
diyemiyorlar. Ancak “Fetö liderinden talimatla yola çıktılar! Üç
gün sonra ayakları şişer bırakırlar” diye alaya alınan yürüyüş,
görüldüğü kadarıyla beklenenin üzerinde desteğe ulaşmış
durumdadır…
***
Burada önemli hususlardan biri bu yürüyüşün katılımcı kitlesinin
kimlerden oluştuğu sorusudur.
Grup kimlerden oluşuyor?
Eğer sadece CHP’li, PKK’lı, HDP’li, FETÖ’cü değil de eski AK
Partililerden de oluşuyorsa dikkate almak lazım.
Sadece gençlerden değil; yaşlılardan da oluşuyor ve tüm yaş
gruplarını içeriyorsa daha fazla dikkate almak lazım.
Grupta 75’lik sakallı dede yürüyorsa, “69 yaşında direnç yürüyüşü”
tanımlaması yapılıyorsa daha da fazla dikkate almak lazım.
Grup sadece erkeklerden değil; kadınlardan oluşuyorsa, çok dikkate
almak lazım.