30 Eylül günü gökyüzü sanki delindi, çok yağmur indi. Sapanca’yı
da sel vurdu. Sapanca Gölü, bir tanedir. Pırlantadır. Göllerin
güzeli, suların lezzetlisidir. Işıl ışıl ışıldar. Aşk şerbeti
gibidir. Sapanca Gölü’nü besleyen dereler ve çevresindeki tabiat
rüya olur. Seyrederken kendini cennette sanırsın. Bin bir çeşit
ağaç, çiçek, bitki, uçan kuş, konan arı, kaçışan böcek; Sapanca’nın
doğası, kıymet bilen insana sunulmuş nimettir. Sapanca’yı vuran
sel; gölü besleyen derelerin taşmasıyla geldi.
Görmeliydiniz.
Sel suyu asfaltı söktü.
Kaldırımları kaldırdı.
Demiryollarını patlattı.
Zümrüt yeşili vadilerin çamurunu ağaç dallarıyla hamur edip yürüyen
ve yürürken kükreyen öfkeye çevirdi. Dağların toprağını köylerin ve
sonra da kasabanın mahallelerine kadar indirdi. 24 saat sonra
yağmur dindi.
Dereler yatağına çekildi.
Gölü görmeliydiniz.
Ağlıyor, bağırıyordu:
Gölün kıyısından 100 metre kadar içeriye doğru o ışıl ışıl göl suyu
kapkara olmuştu. Plastik pet şişeler, inşaat artıkları, bez, çaput,
pislik, kir ne varsa göle inmişti. Bu gölün suyunu İzmit ve Sakarya
şehirlerinde ve çevresinde yaşayan 2.5 milyon insan içiyor.
* * *
Yağmur durup, güneş açınca ben köyleri dolaştım. Köylülerle
selamlaşıp sohbet ettim. Bana dediler ki; Televizyondan dinledik.
Kulağımıza inanamadık. Vali, Kaymakam, Belediye Başkanı; “son 50
yılın en yüksek yağışı yağdı, dereler bu yüzden taştı” diye
açıklama yaptı.
Kara bir yalandır.
Bu göl!
Eşsizliğini yağmura borçlu.
Kışın dağlara yağan kara.
Derelere can veren suya.
Köylüler bana dediler ki: