16 yıldır yüksek dozda kullandığı ve iyi sonuçlar aldığı
“mağduriyet narkozunu” da sıfırladı. En son kendisini korgenerale
alkışlattı, iyice kaybetti.
Mağdur Erdoğan yok.
Mağrur Tayyip var.
Kendisi kürsüde.
Karşısında korgeneral.
“Ustayım… Baş ustayım…” diye büyükleniyor. Korgeneral de onu
alkışlıyor. Alkışın tutacak, tutunacak yanı yoktu. Korgeneralin
çağrıldığı toplantı Cumhurbaşkanı’nın resmi toplantısı
değildi. Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu Başkanı’nın verdiği
bir iftar yemeğiydi. Konfederasyon Başkanı’nın oğlu
Cumhurbaşkanının partisi AKP’den milletvekili adayı yapılmış,
listelerde seçilecek bir sıraya konulmuştu. Konfederasyonun 30
yıldır değişmeyen başkanının oğlu, 24 Haziran’da sandıktan
Cumhurbaşkanı’nın partisinden milletvekili çıkmaya hazırlanıyordu.
Konfederasyon başkanı da “iftar sofrasıyla” AKP Genel Başkanı da
olan partili Cumhurbaşkanı’na destek veriyordu.
* * *
İftar, siyasete alet edilmişti.
İftar sofrasının seçim propagandası olsun diye kurgulandığı çok
açık, çok netti. Cumhurbaşkanın konuştuğu masaya, forsu değil,
partisi AKP’nin bayrağı konulmuştu. TV kameraları parti bayrağına
odaklanıyor, Cumhurbaşkanı’nın konuştuğu mekanın arkasındaki panoda
da “Vakit Türkiye Vakti” sloganı ışıklanıp parlatılıyordu. Bu
slogan Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmeyi garantiye
almak için Bahçeli ile kurduğu ittifakın oylarını yükseltsin diye
bulunmuş 3 kelimeydi. Yani Başkomutan Cumhurbaşkanı,
emrindeki Korgeneral’den “Kandil’e Türk Bayrağı’nı nasıl
dikeriz” brifingi almıyordu.
Allah da biliyor.
Kul da görüyor.
Siyasi iftar sofrasıydı.
Propaganda yapılıyordu.