Bugün Türkiye, dünya, siyaset, ekonomi, hepsi çok uzakta. Benim dünyam Yasemin’in başucu. Bir hastane odasında hırıl hırıl uyuyor. O uyurken elimde hayatın kumandası var şimdi. ‘Pause’ tuşuna bastım, kuşbakışı bakıyorum...
Önemli bir şey değil aslında. Birçok çocuğun ortak derdi olan geniz
eti ameliyatına girdi Yasemin. Ama konu sağlık olunca hiçbir şey
kâğıt üzerindeki gibi durmuyor. Hastaneye sabahın kör karanlığında
gidiş, minicik bir hasta önlüğünü 3.5 yaşındaki kızıma giydirirken
onun çığlıklarını bastırış, ameliyathaneye giden yolun bir türlü
bitmemesi, hele bir de göz göze geldiğimizde pembe oyuncağına
sımsıkı sarılarak ağlayışı...
Bir evladın insanda yarattığı duygular, ruhu çok yükselten ama bir
o kadar da kırılgan hale getiren duygular. Basit bir operasyonun
bile uyandırdığı endişe, daha ciddi bir dert karşısında egemen
olacak çaresizlik hissini düşündürtüyor. Halbuki eskiden
anne-babama ne çok atıp tutan bir kızdım ben. Uf amma da üstüme
düşüyorlardı, aman ne çok da merak ediyorlardı. Rahat olmalıydı
insan vs vs... Hey gidi günler
hey! O asi kıza, nemli gözlerle
el sallayan ihtiyatlı bu kadın
ben miyim?
Not: Hayat Kafdağı’nın arkasında ya da belki de tam burada
Yasemin’imin yanı başındayken dün yazdığım
iki yazıyı gönderiyorum...