Kemal Kılıç-daroğlu, Pablo Larrain’in Pinochet’nin diktatörlüğünü sandığa götürdüğü Şili’deki 1988 referandumunun kampanya sürecini konu alan ‘No’ filmini izlemiş. Filmden çok etkilenmiş. CHP’nin pozitif kampanya yapması gerektiğine karar vermiş. Bu, son derece olumlu bir gelişme. Pozitif kampanya, yani seçmene umut aşılamak, iyimser mesajlar vermek her zaman hepimizin ruh sağlığı için çok faydalı. Ancak Kemal Bey bu filmi izlerken kendisini ve CHP’yi ‘No’ yani ‘hayır’ cephesine otomatik olarak yerleştirmiş, Şili’deki ‘hayır’la Türkiye’deki ‘hayır’ı aynı kefeye koyarak hareket etmiş. Halbuki...
Ben, ‘No’ filmini 2013’te ABD’de seyretmiştim, daha sonra Rasim
DVD’sini de aldı ve 2-3 kez de evde izledik. Film 1973’te Şili’de
Allende’yi devirerek iktidara gelen ve oraya yerleşen diktatör
Pinochet’nin 1988 yılında uluslararası baskılara dayanamayarak
referanduma gitme kararı almasını ve 27 günlük kampanya sürecini
anlatıyor. Pablo Larrain, Şili’li genç kuşak bir yönetmen. Şu
sıralar gösterimde olan, Kennedy suikastını karısının gözünden
anlatan ‘Jackie’ filmi de onun. ‘No’ya dönecek olursak...
Çok kanlı bir darbenin (Darbelerin hangisi daha kötü sorusu dahi
abes ancak Latin Amerika’dakiler hakikaten çok daha kanlı.
Pinochet’nin ABD destekli darbesi 2110 idam, 1248 gözaltında kayıp,
on binlerce işkence, yüz binlerce tutuklu ve korkunç bir baskı
rejimi olarak tarihe geçti. Gözünüzde Şili’de yaşananları daha net
canlandırmak isterseniz Costa Gavras’ın ‘Missing’ (Kayıp) adlı
olağanüstü filmini seyretmenizi öneririm) ardından Pinochet uzun
yıllar iktidarda kaldı.
İşte Şili’de 1988 yılında yapılan referandum, böyle bir askeri
darbenin lideri diktatörle 8 yıla daha ‘evet’ mi ‘hayır’ mı
sorusunu içeriyordu. ‘Evet’ demek darbeyi ve darbenin lideri
Pinochet’yi onaylamak demekti. ‘Hayır’ demek ise Şili’nin yeniden
sivilleşmesi, özgürleşmesi anlamını taşıyordu.
Referanduma gittiğimiz şu günlerde ‘No’ filmini hatırlamak çok
önemli. Tabii bir şeyi not ederek: Türkiye’de Şili’deki ‘No’nun
karşılığı ‘evet’. Şili’deki ‘Si’nin karşılığı ise ‘Hayır’. Zira
onlar diktatöre, askeri darbelere karşı 1988 referandumunda ‘hayır’
dediler. Bizde ise ‘Hayır’ demek Kenan Evren’in askeri darbe
anayasasını onaylamak demek. ‘Hayır’ demek en son 15 Temmuz
ihanetini de üreten darbeler sisteminin devamından yana oy
kullanmak demek. Nitekim 15 Temmuz’da sokaklarda direnenlerin
neredeyse tamamı ‘evet’ diyor. 15 Temmuz’da demokrasi için şehit
düşenlerin yakınlarının tamamı ‘evet’ diyor. 15 Temmuz direnişinin
16 Nisan’da tamamlanacağına inanıyorlar bu insanlar. Tıpkı
Şili’deki askeri darbe karşıtlarının ‘hayır’ verirken yaptıkları
gibi...
O sebeple ‘Evet’ demek mevcut vesayetçi anayasaya, bürokratik
oligarşiye karşı çıkmak anlamına geliyor Türkiye’de. ‘Evet’ demek
buranın Pinochet’si Kenan Evren’e ‘Artık senin yaptığın anayasa ile
yaşamak istemiyorum’ demek. ‘Evet’ demek artık darbelere geçit
vermeyeceğiz’ demek. ‘Evet’ demek seçilenlerin önünü açan, onları
sınırlayan bir hukuk mühendisliğine son veren bir Türkiye
istiyorum’ demek...