Çarşamba günkü yazımda, Ak Parti medyası içindeki tartışmalara dair Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sert çıkışının arka planını sizlere aktarmıştım. Bazı internet sitelerinde bu yazı ‘Erdoğan, İslamcılara bu partide yer yok, dedi’ diye verildi. Bu, baştan sona yanlış bir yorum. Erdoğan o gün uçakta ‘Her türlü zor şartta Ak Parti’nin yanında duranlar ile yolda zoru görünce trenden inenler’ diye bir ayrım yapmış ve ikinci gruba ait olarak gördüklerine net bir tavır koymuştu. İslamcı olsun olmasın, Ak Parti medyasındaki gelmiş geçmiş tüm yazarlara dair bir ayrımdı bu. Erdoğan’ın kesinlikle İslamcıları ya da seküler kesimi toptan dışlamak gibi bir düşüncesi yoktu. Aksine, bu taraflardan birinin dışlanmasını isteyen herkese açık bir mesaj veriyordu. Nitekim Cumhurbaşkanı’nın son açıklaması da tüm sosyal kesimleri kucaklamaya ve bu harekete destek olmak isteyen iyi niyetli herkesi kapsamaya dönük o açıklamasının devamı...
Öte yandan, şunu da görelim: iki haftadır süren çok sert
atışmalar esasen İslamcılık tartışması değil, İslamcılar arası bir
tartışma! Bana göre Türk medyasında hiç kimse gazetecilik açısından
bu tartışmanın net bir fotoğrafını ortaya
koyamadı.
Ben gidebildiğim kadar geçmişe giderek bu tartışmayla alakalı
tüm yazıları, televizyon konuşmalarını ve ilgili gördüğüm bütün
tweet’leri okumaya gayret ettim ve kendimce bir harita çıkardım.
Açıkçası, basite indirgenemeyecek ve çok karmaşık hatta herkesi
ters köşeye yatıran yönleri olan bir ‘İslamcılar savaşı’ tablosu
var karşımızda.
Bu kavgada kim nerede?
Bu savaşın birçok cephesi mevcut. Öncelikle Star gazetesinde Ahmet
Taşgetiren-Ahmet Kekeç, Yeni Şafak gazetesinde ise Salih
Tuna-Aydın Ünal kavgası çok uzun süredir devam
ediyor. Burada ismi geçen dört yazar da kendilerini İslamcı olarak
tanımlıyorlar. Fakat kavga sırasında bir taraf öbürünü İslamcı
olmamakla itham ediyor hatta çok ağır sözler sarf ediyor. Bu
saflaşmada Kemal Öztürk ve İsmail Kılıçarslan
gibi İslamcılar, Ünal-Taşgetiren kanadını Turgay Güler ve Cem Küçük
gibi İslamcılar Kekeç-Tuna tarafını destekliyor. Bu dört isim de
söylediğim gibi kendini İslamcı olarak tanımlıyor ama yine
birbirilerini İslamcı olmamakla itham ediyorlar. Ayrıca Karar
gazetesinde toplanan İslamcı yazarlar ve Akif Beki ilk kanadı
destekliyor. Karar’daki İslamcılar ve Beki, olayı bir
İslamcılar-Pelikancılar kavgası olarak görüyor. Karar’ı hedef alan
İslamcılar ise bu grubun Erdoğan düşmanı bir çete olduğunu iddia
ediyor.
Hangi İslamcıların tasfiyesi?
Bir başka sert tartışma hattını Pelikan meselesi oluşturuyor.
İHH’nin bir mitinginde, ‘Müslümanlara hesap verecekler’ diye
pankart bile açıldı. O mitingde İslamcı gruplar tarafından açılan
pankartta yine İslami kesimin mensubu olan ve İslamcı kimlikleriyle
bilinen Hilal Kaplan ve Salih Tuna var. Bu konuda bu iki İslamcı
yazara ve özellikle Kaplan’a en sert hücumları yapan yazar ise yine
bir İslamcı olan Kenan Alpay. Öyle ki Alpay Hilal TV’de İslamcılara
karşı örgütlenmiş bir Pelikan terör şebekesinden bahsediyor.
Pelikan örgütünün tüm İslamcıları tasfiye etme planı olduğunu iddia
ediyor. Bu terör örgütünün üyelerinin bir gün FETÖ ya da ETÖ gibi
yargılanacağını söylüyor. Hilal Kaplan, Süheyb ve Selman Öğüt’e çok
ağır ifadelerle yükleniliyor. İtham edilen Öğüt kardeşler ise
merhum ilahiyat profesörü Salim Öğüt’ün oğulları ve onlar da
İslamcı camianın içinden geliyor. Hilal Kaplan ise karşı tarafın
Erdoğan’a komplo kurduğunu ve kendisi ile eşinin bu komploya
direndiği için hedef olduğunu söylüyor. Yani neredeyse tüm
tarafları İslamcı olan ama herkesin birbirini suçladığı İslamcılar
tasfiye ediliyor- tartışmasının ortasındayız. Bu ortamda nasıl
İslamcılar tasfiye edilir, anlamak mümkün değil...