Türkiye Kupası’nı küçümseyenleri anlamıyorum. Kastamonu’da çimin
üzerinde olan kadar stadın arkasındaki “Beleş Tepeyi”, büfenin
üzerinde tıklım tıkış sahaya göz dikenleri izlemektir kupa.
Zengin mahallesinin pembe gözlüklerini çıkarıp şehrin arka
sokaklarının sahiciliği ile bakmaktır.
Bazen bir çocuğun şehrine gelen hayaldir. Başka dünyaların olduğunu
en kestirme yoldan minik zihnine kazımaktır.
Futbolseverin genç bir futbolcuyla tanışmasıdır. Gücü belli
futbolcunun doğaüstü mücadeleyle kendini aşmasıdır. Olmaz denilenin
olmasıdır. Heyecandır.
Turnuvanın formatı eleştirilebilir. Fakat kendisine dudak bükmek,
neyin ne olduğunu farkına varmadığın demektir.
Şöyle anlatayım. Son yıllarda futbolda pastanın üzerindeki
çileklere kafayı fazlaca taktığımızdan, pastayı pasta yapan diğer
tatları umursamaz olduk. Kupa maçları olmadan futbolumuzun tadı
olacağına inananlar fena halde yanılıyor.
Her kupa maçı bana elimizdekilerin kıymetini bilmez hal aldığımızı
hatırlatıyor.
Tıpkı Galatasaraylıların dudak büktüğü Umut Bulut gibi… Kaderleri
benzeyen kupa maçında onun golü olmasaydı, dün maç berabereydi. “O
atmasa filanca atardı” denecek bir durum da yok. Çünkü
Galatasaray’ın başka gol pozisyonu yoktu. Üstelik onun golüne
rağmen farklı kaybedecek kadar pozisyon verdi. Hakemin sayılmayan
golde gördüğü faul son dakika şansıydı!
Kupa demek sürpriz demektir. Fakat dünkü oyun kupa sürprizinden çok
Galatasaray’da hastalığın ne kadar ilerlediğini gösteren bir
maçtı.
İkinci lig takımına karşı Sinan Gümüş sahada fark yaratamıyorsa,
hedefi şampiyonlar ligi olan kadroda kalıcı olmak için çok
çalışmalı!.. Onun gibi olanların sayısı az değil.
Sabri, Hakan, Umut gibi kalitesi eleştirilse de kendini ispatlamış
oyuncularının tecrübesi ile ayakta kaldılar.
Kadrosunu dönüştürmeye çalışırken Galatasaraylılar eldekilerin
kıymetini bilmeli!..