Ey siz!
Söyler misiniz, İsviçre’de toplanmış Kıbrıs’ta neyi çözüyorsunuz?
Müzakere ettiğimiz Kıbrıs’taki bu büyük, arsız mesele ne?
İnsanlar mı ölüyor, katliamlar mı yapılıyor, şiddet mi var, terör
mü var?
Derdiniz ne?
Terörün olmadığı, savaşın, mültecilerin, kaosun krizin olmadığı bu
huzur adası için bu çaba, bu gayret, bu seferberlik, bu cenaplık
niye… Bütün coğrafyaları, bütün ülkeleri bölüp parçalarken, orada
burada ufak-tefek yeni yeni devletler peydahlarken Kıbrıs’ı niye
birleştirmeye çalışıyorsunuz?
Ve biz!..
Kıbrıs’taki sinsi oyunda son perde sahneye konuyor, ama bu aziz
milletin bilgisi de yok, ilgisi de yok. Kıbrıs’ta olup bitenler ve
de olup bitecekler umurumuzda bile değil. Uğruna bütün dünyayı
karşımıza alıp şehitler verdiğimiz; 6. Filo tehdidine, ambargolara,
NATO baskılarına, ABD’ye “hadi ordan” dediğimiz Yavruvatan’ımız
masada halledilirken bizim derin uykumuz daha da derinleşiyor.
Kıbrıs’ımızı bizden koparmak için son celse yapılıyor; biz
“Fenerbahçe 4. yıldız kadrosunu kurabilecek mi kuramayacak mı”,
“Galatasaray’ın transfer uçakları ne zaman inecek”, “Beşiktaş
Talisca’yı- Abubakar’ı takımda tutabilecek mi, tutamayacak mı”,
“Trabzon 50. yılında şampiyonluğa oynayacak kadroyu nasıl kurmalı”
diye dertlendikçe dertleniyoruz…
İster küresel imparatorluk, ister üst akıl, ister ırkçı emperyalizm
veya isterse Siyonizm… Adına her ne dersek diyelim… Bildiğimiz bir
gerçek var ki; “hiçbir taşın altının boş bırakılmadığı” bu dünyada
hiçbir şey kendiliğinden olmuyor…
Hiçbir süreç kendiliğinden başlamıyor…
Ve hiçbir süreç kendi başına yürümüyor…