Önceki gece Didim Belediyesi’nin düzenlediği yazar-okur
buluşmasında Zulümdar kitabımın biraz daha öne çıkması dikkatimi
çekti. Kitap kendisini adeta demokrasi tanrısı ilan eden bir
kişinin gerçekte tam bir “zulümdar” oluşunu anlatıyordu.
Hükümdar sözcüğünden doğan bir benzetme…
Art arda bu kitabı imzaladıktan sonra bir okura
seslendim:
“Bu kitabı 2011’de demir parmaklıkların ardında elle
yazmıştım. Değil 2011, çok daha önceden bugünlerin yapı
taşları döşendi. Ama sakın gelişmelere endişeli bir
karamsarlıkla bakmayın, mücadele günü dolu bir
kararlılıkla bakın… Adımın Mustafa Balbay olduğu kadar
eminim ki, bugünleri aşacağız…”
Erdoğan herkesin gördüğünü ilan etti…
Türkiye’de kabul edilsin edilmesin sistemin değiştiğini, kendisinin
her şeyi yapma hakkının bulunduğunu söyledi…
Sözüm ona ilk defa bir cumhurbaşkanı seçilerek gelmiş. Evet,
cumhurbaşkanı ilk kez halkın oylarıyla seçildi, ama önceki
cumhurbaşkanları da atamayla gelmedi ki, halkın seçtiği
milletvekillerinin oylarıyla seçildi.
Erdoğan daha baştan sistemdi, kuraldı, kendisine sınır çizecek
hiçbir şeyi kabul etmediğini ilan etti…
***
Erdoğan’ın çıkışı ister istemez herkesin aklına darbe
dönemlerini getirdi.
Ancak durum bundan da vahim…
Türkiye’de darbe dönemlerinde, ara rejim süreçlerinde genel olarak
bilinirdi ki, bu dönemin kendine özgü koşulları var, en kısa sürede
bitecek.
Bu dönemlerden sonra seçim yapıldığında sonucu genellikle tepki
oyları belirledi. Demokrasinin askıya alınmasına neden olanlar ya
da onların uzantısı olarak kabul edilenler sandıktan yenik çıktı.
Ancak seçim sonuçlarının kabul edilmemesi ya da gereğinin
yapılmaması gibi bir durum hiçbir zaman olmadı.
Bugün ne oldu?