Fırtınalı bir denizde geminizin alabora olduğunu kendinizi bir
anda derin suların üzerinde bulduğunuzu düşünün. Böyle bir durumda
eğer telaşlanır, şuursuz hareketlerle çırpınmaya başlarsanız çok
geçmez boğulursunuz. Ama önce kendinizi suyun üstünde tutmaya
çalışıp, hayatta kalma durumunu sağladıktan sonra kurtuluş
yollarını ararsanız bir yöntem bulursunuz.
1 Kasım seçimlerinin yarattığı ortamı böyle bir tabloya
benzetebiliriz.
AKP’nin 7 Haziran seçimlerinde beklemediği şekilde tek başına
iktidarı kaybetmesinin ardından attığı adımları bu sütunlarda yeri
geldikçe vurguladık. O günlerdeki yazılarımızı özetlemek gerekirse,
şunu söyledik:
AKP iktidar gücünü devretmeme kararında, bunun için akla gelen
gelmeyen her şeyi yapacak. Bir yandan kendini alternatifsiz bir güç
ilan etmek için devlet çarkının tüm dişlilerini kullanacak bir
yandan da muhalefet partilerinin tümünü erozyona uğratmanın
yollarını arayacak. MHP’nin elinden milliyetçiliği almak için her
yöntemi deneyecek. HDP’yi terörize edip barajın altına itmeyi,
olmazsa olmaz bir çare olarak görecek. CHP’yi seçenek haline
gelmesi olanaksız bir parti gibi göstermek için siyasal ahlakın da
dışına çıkacak.
AKP bütün bunları denedi ve bu sonuç ortaya çıktı. Geçen hafta
halkın sessizliğini vurgularken bunu hayra yormak istediğimizi
söylemiştik. Öyle olmadı halk korku ve dehşet senaryolarına, al ne
istiyorsan yap, yeter ki bizi rahat bırak diye karşılık verdi.