31 Mart yerel seçimleri tarihe, seçmenin her şeye ama her şeye
karşın iradesini ortaya koymakta direndiğini gösteriyor.
Bu sonuçlar, demokrasi mücadelesinin zaferidir. Seçmen, “Ben
Türkiye belediye başkanıyım. Kim seçilirse seçilsin, karar verici
benim” dayatmasına karşılık şunu demiştir:
Türkiye 1’den büyüktür!
Sandığa katılım ve sonuçlar, seçmenin sorumluluğunu önemli ölçüde
yerine getirdiğini gösteriyor.
Bir seçimin temel özelliği şudur:
Propaganda sürecinin adil olması, yarış koşullarının eşit olması,
seçim takvimi boyunca tüm aşamaların tartışmasız biçimde hukuka
uygun olması...
Bunların hiçbiri yoktu.
Tam tersine iktidarın rakiplerine her türlü tehdidi savurduğu, tüm
muhalefetin terörist ilan edildiği, bir parti genel başkanının,
“İşte cezaevi çantam” diye mitinge çıktığı bir prangalı propaganda
dönemi geçirdik.
Bu tablodan adaylar da payını aldı; eğer Cumhur İttifakı dışındaki
adaylar seçilirse, görev yapamayacakları en üst perdeden
seslendirildi. Onları bekleyen en hafif yaptırım, görevden
alınmaktı.
*** Bütün bunlara karşın seçmen
sandığa gitti. Zira şöyle bir anlayış da fısıltı gazetesinin
manşetlerinde yer alıyordu:
Artık seçimlerin bir anlamı yok. Bu iktidar gitmez!
Bu ve benzeri yaklaşımlarla birlikte katılımın düşük olabileceği
konuşuluyordu.
Dün gördük ki; seçmen iradesini ortaya koymada yüzde 83-85 gibi
yüksek bir oran sergiledi.
Ankara’da Mansur Yavaş ipi göğüsledi. İstanbul, bu
satırları kaleme alana...