Başkentte 10 Ekim’de patlayan bombalar gerçek gündemi de havaya
uçurdu. 1 Kasım seçimlerinin yanı sıra başta Suriye olmak üzere
etrafımızla ilgili pek çok yeni gelişme ikinci plana
düştü.
Suriye eksenli sıcak olaylar özünde Ankara patlaması ile de ilgili.
Zira resmi makamların yarım ağızla yaptığı açıklamalar, canlı
bombanın Suriye’den yola çıkıp, Türkiye’ye tabii ki elini kolunu
sallayarak girip, başkente ulaştığı yönünde. Böyle bir açıklama
yapılmasa bile, bu olasılık akla geliyordu. Çünkü sınırlarımızı
Suriye’deki zulümden kaçanlara sonuna kadar açtık derken, tam
olarak kime açtığımızı da bilmiyorduk.
29 Nisan 2011’de Hatay’dan Türkiye’ye giren ilk Suriyeli sığınmacı
grubunu ağırladık, onlara en azından temel yaşam olanakları sunduk.
Yapmamız gereken de buydu. Ancak bunu yaparken her şey bir
yana, “sınırlarımızdan kim girdi” sorusunu sorup,
kayıt tutmamız gerekiyordu. Bu konuda resmi makamlardan aldığımız
bilgi çok acı; tam 2 yıl boyunca Suriye’den girenlerin istatistiği
tutulmamış. Ta ki 2013’te başımıza gelenin ne olduğunu azıcık
anlayınca gelenlerin kaydını tutmaya başlamışız.
***
Yukarıda aktardığımız gerçeği bize anlatan yönetici, devamında
bizim ne kadar misafirperver olduğumuzu, öteki ülkelerin bu tür
durumlarda günlerce süren işlemler yaptığını söyledi. “Nasıl
yani” diye sorduğumuzda şu karşılığı verdi:
“Örneğin Almanya, ülkesine gelen bir grup mülteciyi önce
kampa almış. Günlerce kayıt, muayene, güvenlik
soruşturması yapmış. Sonra onları ülkenin hangi
bölgesineyerleştirebileceğini planlamış, 2 hafta sonra
dağıtım yapmış...”