Geçen çarşamba, perşembe, cuma günü Eren
Erdem’in Silivri Cezaevi’nde duruşması vardı. Böyle seri
devam eden davalarda son gün, özgürlük umudunun olduğu gündür.
Biz de aynı umudu taşıyarak cuma günü Silivri’ye gittik.
Yeni yargılama salonları eskisinin tam karşısında. Ergenekon,
Balyoz davaları orada görülmüştü. Beş yılın altı yüz günü o salonda
geçmişti. İddianameler birleştirile birleştirile dava içinden
çıkılmaz bir hale gelmişti.
O yargılama günlerinde yeni binanın temeli atılmıştı. Ne olacak
diye sorduğumuzda gardiyanlardan şu yanıtı almıştık:
“Bize söylenene göre daha çok sanıklı davalar olacakmış. Onlar için
hazırlanıyor. Yerin altına iki üç, kat iniliyor, büyük salonlar
yapılıyor...”
Spor salonundan bozma eski mahkeme salonu, cezaevini koruyan
güvenlik güçlerinin koğuşu olmuş. Eski mahkeme ortamının tüm
mobilyaları yeni salona taşınmış. Aynı düzenlemeyle yargılama
yapılıyor. Sanıkların yakınları ve izleyiciler tam arkalarında,
yani yüz yüze gelemiyorlar. Avukatlar sağ taraflarında, arada ikili
bariyer var. Milletvekili ve benzer izleyiciler de sanıkların
solunda. Tam karşıdaki mahkeme heyeti sanıkların mikrofonsuz
seslenemeyecekleri uzaklıkta ve yükseklikte... Bir tek tepeden
sarkan mikrofonlar eksik. Ergenekon davasında sanıkların kendi
aralarındaki konuşmalardan da suç üretebilmek için bunları
koymuşlardı.
*** Eren Erdem’in tutuklu
yargılandığı 12 sanıklı Karşı gazetesi davasının sürecini
inceleyince, bir de üstüne son duruşmayı izleyince ilk sözüm şu
oldu:
- Hukuksuzluğumuzdan hiçbir şey kaybetmemişiz!
Mahkeme heyetinin arkasında 53 kocaman klasör var. Koca bir yığın
gibi...