Türkiye’nin çok partili yaşama geçişi dünyada eşine az rastlanır
süreçlerden biridir.Atatürk’ün ölümünün ardından
Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan İsmet
İnönü’nün bu ülkeye yaptığı en önemli hizmetlerin başında
gelmektedir.
14 Mayıs 1950’de yapılan çok partili genel seçimde Demokrat Parti,
(DP) CHP’den yönetimi devralmış ve 10 yıllık çok dalgalı, artılarla
eksilerle dolu bir süreç başlamıştır.
1950’de koltuğu devreden İnönü, gazetecilerin, “Bu yenilgiyi
nasıl yorumluyorsunuz”sorusuna, “Türkiye çok partili
yaşama geçti. Bu devir teslim, benim zaferimdir”karşılığını
vermişti. Celal
Bayar ve Adnan Menderes’in
damgasını vurduğu bu dönemde DP, milli iradeyi çok ileri yorumlamış
ve kendinde her şeyi yapma hakkı görmüştür. Öyle ki Meclis’te
milletvekillerinden oluşan Tahkikat Komisyonu’na
yargılama-tutuklama yetkisi bile vermiştir.
Bu dönemin sona ermesiyle birlikte en acı nokta,
Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın
idamıyla konmuştur.
Yaşamın bir kuralı vardır; ölüm her şeyi eşitler siyasette ise bir
anlamda her şeyi sıfırlar. Menderes’lerin idamı DP döneminin
sağlıklı irdelenmemesi sonucunu doğurmuştu.
***
Bu üç idam 10 yıl sonra üç idam daha getirmiştir...
Devletin planlayarak adam öldürmesi diye özetlenebilecek idam, 12
Mart 1971 rejimiyle üç gencimizi dünyadan koparmıştır.
Deniz Gezmiş, Yusuf
Aslan ve Hüseyin İnan’ın
idamına karar veren mahkeme tıpkı Menderes’lerinki gibi özel olarak
kurulmuştur.
12 Mart rejimi bütün öğrenci hareketlerini o günün moda
suçlamasıyla “Anayasayıortadan
kaldırmak” olarak yorumlamıştır. Deniz’ler de böyle
bir yargılama sonucunda idam edilmişti. Onları önce İstanbul 1
No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nin yargılayıp, idam kararı vermesine
karar verilmişti. Bu mahkeme heyeti böyle bir yargılama
yapamayacağını ifade edince, Ankara’da, hâkim
olmayan Ali Elverdibaşkanlığında ayrı bir
mahkeme kurulmuştu.
İdamın infaz edilmesi için Meclis’te onaylanması gerekiyordu.
Olağanüstü bir hızla öne alınan idam oylaması öncesinde şu sesler
yankılanmıştı: