İstanbul seçimlerine 5 kala AKP’nin tam ve
yarı resmi yayın organları, gerçeklerin değil, sadece Ekrem
İmamoğlu’yla ilgili oluşturulmaya çalışılan algıların
gündemde olması için her şeyi yapıyor.
Son düzlükte, AKP’nin genel başkanı başta olmak üzere devletin tüm
kurum, kuruluş ve temsilcilerinin devreye girdiği bir karmaşa
dikkati çekiyor.
Valiler artık devletten çok parti temsilcisi gibi hareket etmekte
utanılacak bir şey görmüyorlar.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çalışanlarından oluşturulan
militan gruplar, kendilerine her türlü garantinin verilmiş
olmasının getirdiği rahatlıkla sınır tanımıyor.
Asimetrik bir tablo!
***
İmamoğlu’na karşı sadece devletin gücü
kullanılmıyor, medya üzerinden yalanın gücü de devrede...
Bir söz vardır; gerçek ayakkabısını giyinceye kadar, yalan dünyanın
çevresinde üç tur atar.
Bu söz görüntüde doğrudur. Yalan daha çok duyulmakla daha güçlüymüş
gibi görünür. Ancak gerçek, zamanın çocuğudur. Zamanla büyüyen
gerçeklerdir.
Ekonomiden dış politikaya Türkiye’nin sorunlarından en çok
etkilenen kentlerin başında İstanbul geliyor.
Gerçek; işsizliğin iki haneli rakamlara demir attığını gösteriyor.
İşsizlikte dünya ortalaması yüzde 5, Türkiye’de yüzde 15’e vurdu,
eğitimli gençlerde yüzde 30.
Gerçek; bütçe açığının 4 kat arttığı, kapatılabilme noktasını
aştığıdır. Gerçek; AKP’nin iktidara geldiği yıllarda dünya markası
olan bir traktör fabrikasının bugün hurdacıların eline
düştüğüdür.
Gerçek; son birkaç yıldır ekonomi iyi görünsün diye suni olarak
pompalanan konut sektörde satışların durduğu, bu lokomotif sektörün
dibe vurduğudur.
Gerçek; örtülü ödeneği gizleyecek büyüklükte bir örtünün
bulunamadığıdır.
Gerçek; İstanbul’un kaynaklarının israf edildiğidir.
Şimdi bütün bunları gizleyip İmamoğlu’nu karalama üzerinden siyaset
üretmek geri tepme aşamasına gelmiştir.
***
Yukarıda vurguladığımız gibi bu asimetrik,
olağanüstü dengesiz görünen böylesi mücadelelerde güçlü görünen
kazanır diye bir kural yoktur.
Bu aşamadan sonra sözü doğaya bırakalım...
“Ormanda en güçlü biziz” diye dolaşmaya başlamış
filler.
“Bir yanda biz varız” demişler, “Bir yanda
sefiller...”
Tepeleri atınca başlıyorlarmış hortum sallamaya... Önlerinde
durabilene aşk olsun.
Öteki canlılar da bakmışlar ki karşı durmak mümkün değil. Demişler
ki; “Eğilebildiğin kadar eğil.”
Günlerden bir gün bir karınca karşı çıkmış bu gidişe...
“Olmaz” demiş, “Ben çalışır çabalar yine
bulurum gıdamı... Ancak bu hortum düzenini kabul
etmiyorum, filin bu dayatmalarını lanetliyorum.”
Öteki canlıların çoğu sarmış çevresini: “Hiiç uğrama; sende onu
yenecek güç ne gezer, seni bir çırpıda ezer...”
Karınca bir sabah usulcacık filin hortumunun içinden girmiş. Usul
usul ilerlemiş.
Fil başlangıçta önemsememiş, “Hortumu ağaç gövdesine
iki vursam, sersemletirim” demiş.
Çalışkan karınca usul usul ilerlemiş...
Fil başlamış kaşınmaya... Ancak kaşıntı hortumun en dibinde, ne
yapsa boş...
Fil hortumunu ağaçlara vura vura perişan olmuş...
***