31 Mart seçimleri sonrasında İstanbul’da yaşananlar bir kez daha
gösterdi ki; başlık bizim iki temel sorunumuz.
Türklerin tarihini “Türkolog” kimliğiyle inceleyip yazanların çoğu
şu değerlendirmede birleşir:
“Türkler, çok güçlü devletler, imparatorluklar kurmuşlardır. Ancak
gücü paylaşmayı ve devretmeyi bilmedikleri için ya parçalanmışlar
ya da yıkılmışlardır...”
Atatürk’ün büyüklüğü, “Ben yoksam devlet de çöker”
demeyip, “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak, ancak
Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacak” diyebilmesindedir.
Örneğin, hiçbir uluslararası sorunda Dışişleri Bakanı’nı devre dışı
bırakmamıştır. Kurtuluş Savaşı günleri dahil, Meclis’i aynı zamanda
hesap verme yeri olarak görmüştür.
İnönü’nün büyüklüğü, seçimi kazandığında değil,
kaybettiğinde ortaya çıkmış, “Çok partili yaşama geçiyoruz, bu
benim zaferimdir” demiş, iktidarı Demokrat Parti’ye
devretmiştir.
*** AKP iktidarı, 17 yılın getirdiği
güç zehirlenmesiyle 31 Mart seçimlerine ilişkin en kötü sonucun,
yerel yönetimlerde mevcut durumun devamı olacağını hesap ederek
plan kurdu. Bu bağlamda özellikle İstanbul ve Ankara’da bürokratik
yapıdan ihale sistemine kadar herhangi bir değişiklik
düşünülmüyordu.
Hele İstanbul... Erdoğan son gün, bütün belediye
başkan adaylarını yan yana dizdi; “Ben yöneteceğim, bu arkadaşlarım
yerine getirecek” dedi. Binali Yıldırım da
İstanbul mitinginde kısa bir konuşma yaptıktan sonra sözünü şöyle
bağladı:
“İstanbul projelerini Cumhurbaşkanımız açıklayacak.”
Şimdi bu yapının bozulmasını istemiyorlar. Sanki İstanbul
Belediyesi’nin tapusu onlarındı.
İki gündür Ankara’da akla hayale gelmeyecek s...