Cüneyt Arcayürek için 13
Mayıs’tan itibaren kabullenmeye çalıştığımız doğal sona, dün saat
14.30 sıralarında geldik.
Artık aile gibi olduğumuz
doktoru Cem Sungur, o
gün için yaşama dönme umudunu yüzde 20 civarında vermişti. 11
Haziran’da ise, “Tedaviye cevap vermiyor, sadece beyin
direniyor, son bir kez görmek isterseniz...” diye
aradı.
Cüneyt Abi’nin beyninin son ana dek yaşama tutunmasına elbette
şaşırmamıştım. Zira çok gençti. Bedeni kaç yaşında olursa olsun,
beyni hep gençliği, diriliği, zindeliği anımsatıyordu.
Gazetecilik için sık kullanılan, “gazeteci doğulur mu,
olunur mu” diye ikilem vardır. Kimileri bu mesleğin doğuştan
kazanılan bir yetenek olduğunu söyler. Kimileri de adım adım
gazeteci olunabileceğini savunur.
Özellikle günümüz Türkiyesi’nde asıl olan gazeteci kalabilmek,
devamında da gazeteci olarak ölebilmektir.
Arcayürek, son ana dek gazetecilik soludu. Tedavi sürecinde biraz
olsun kendine geldiğinde, “yazıyı yazmak lazım”, “yazımı
geçtiniz mi” diye mırıldandığını söylediler.
Arcayürek, kalemini ne sattı, ne kiraladı, ne de sağlığı el verdiği
ölçüde bir an olsun bıraktı.
Sözcüğün tam anlamıyla, ayakta öldü.