Musul'da bombalar patlar, silah tarrakaları ekranlardan
yüreklerimizi delip gayri ihtiyari geçmişe dönüp bakmak ihtiyacını
duyuyor ve soruyoruz:
Osmanlı'nın ardından hangi hatalar uç uca vagonlar halinde
eklenerek Irak ve Suriye'yi içinden çıkılmaz hale getirdi?
Öbür tarafta Misak-ı Milli'nin neden güncel olduğunu ve Lozan'daki
kayıplarımızı düşünmenin neden bugün olanları anlamak bakımından
önemli olduğunu soran bir Cumhurbaşkanımız var.
Tarihin “bugün”ü okumakta ne denli mahir bir rehber olduğunu yaşaya
yaşaya öğrenmiş oluyoruz.
Sizi bilmiyorum ama tarihin düğümlerini çözdükçe benim ufkum
alabildiğine genişliyor.
Mesela mı?
Mesela Misak-ı Millî…
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın akademik yıl açılış törenindeki çıkışını
hatırlayalım mı:
“Suriye ve Irak'ta olanları yaşarken, yeni nesil bir şeyi çok iyi
bilmeli. Acaba Misak-ı Milli nedir? Bunu çok iyi bilmemiz lazım.
Eğer Misak-ı Milli'yi kavrarsak, anlarsak Suriye'deki
sorumluluğumuzun, Irak'taki sorumluluğumuzun ne olduğunu anlarız.
Eğer bugün 'Musul üzerinde bizim sorumluluğumuz var, onun için hem
masada hem de arazide olacağız' diyorsak, bunun bir sebebi
var…”
Misak-ı Millî'yi önemsizleştirmeye kalkanlara cevap mahiyetinde
olan bu çıkışın altındaki mesaj, bugün Türkiye eski toprakları olan
Suriye ve Irak, Filistin vb. ilgileniyorsa bunun Misak-ı Millî'nin
bir talimatı olmasında yatıyor.