Siz İnebahtı'da donanmamızı yakmakla sakalımızı kestiniz. Biz
ise Kıbrıs'ı fethetmekle kolunuz kestik. Kesilen sakal daha gür bir
şekilde yerine gelir ama kesilen kol bir daha yerine gelmez."
Sokollu Mehmed Paşa'nın Venedik elçisine söylediği bu ünlü söz,
yalnız Devlet-i Aliyye'nin kendine güvenini değil, Kıbrıs'ın
fethinin Osmanlı ve Venedik devletleri açısından taşıdığı önemi
belirtmesi açısından da dikkate alınmalıdır.
Kıbrıs'ın 1571 yılındaki fethi, Akdeniz'in büyük bölümünü elinde
tutan cihan devletinin önünde kaçınılmaz bir görevdi. Shakespeare
bile Othello piyesinde, “Sanmayın ki Türk, kendini en çok
ilgilendiren şeyi en sona bırakacak kadar beceriksizdir" diyerek
Kıbrıs'ın fethinin Osmanlı için ne denli gerekli bir harekât
olduğunu açıktan söylüyordu. Zira Kıbrıs adası, 16. yüzyılın ikinci
yarısı itibariyle Osmanlı'nın Anadolu'nun etrafına attığı stratejik
çemberlerin ilk halkalarından birinde bulunuyordu ve fethi, askerî
anlamda bir gereklilikti.
Halil İnalcık'ın dediği gibi, biz Kıbrıs'ı Rumlardan almadık ki
onlara verelim! Adayı Venediklilerden fethettik. Hatta kuşatma
öncesinde Fener Rum Patriği, Ortodoks tebayı, 'Osmanlılara
direnmeyin' diye uyarmıştı. Rahmetli İnalcık'a göre 1571'de
Kıbrıs'ta Osmanlıların karşısında bir Rum devleti yoktu ve adaya
çıkan Türkler halk tarafından bir kurtarıcı gibi karşılanmışlardı.
Dolayısıyla adada Ortodoksluk ve Rumlar hala yaşıyorsa bu büyük
ölçüde Osmanlı hoşgörüsü sayesindedir. Yoksa hızla
Katolikleşeceklerdi.
Kıbrıs, 93 Harbi (1877-78) sonunda İngiltere'nin iştahını
kabartacaktır. Osmanlı Devleti tarifsiz zorluklar içindedir ve
İngiliz emperyalizmi için Akdeniz'de bir üs sahibi olmanın tam
zamanıdır. Üs bahane tabii. Asıl dert, Hasta Adam'ın