15 Temmuz gecesi tarihe şanlı bir direniş olarak geçecek.
140 yıllık darbe tarihimizde ilk defadır ki, halkın kendisine silah
çeken askere karşı direndi ve bir darbeyi boşa çıkardı. Eğer halkın
o inanılmaz desteği olmasaydı bundan sonra yapılacak darbelerin
akibetinden bu denli emin olamazdık.
Artık darbe devri fiilen sona erdi diyebiliriz, zira sivil bir
mekanizma kendi iradesini harekete geçirebildi ve postu kolay
deldirmeyeceğini gösterdi.
Bu arada çok sayıda şehidimiz var. Yani kanla kazanılan bir zafer
bu. Güzel insan, sevgili Mustafa Cambaz'ı 15 Temmuz şehitleri
arasında görmek kimin aklına gelirdi. Vatan topraklarını karış
karış gezerek mimari mirasımızı ortaya çıkaran, bunun yanında
aksaklıkları tespit ederek yetkililere bildiren gönlü vatan ve
tarih için çarpan değerli bir kardeşimizdi. Mustafa'ya ve Erol
Olçak gibi diğer güzel şehitlerimize Allah gani gani rahmet
eylesin.
15 Temmuz akşamı kendimizi çoluk çocuk Kısıklı'daki topluluğun
içine atmıştık. Bir heyecan dalgası içinde yüzerken seslenen biri
“Abdülhamid'i deviriyorlar, hala uyuyoruz" diyordu. Belli ki tarih
üzerinde yaptığımız vurgular işe yaramış, vaktiyle Sultan 2.
Abdülhamid'e yapılanların bugün meşru yönetime ve Recep Tayyip
Erdoğan'a yapılmasına karşı müteyakkız olmak gerektiği bir bilinç
haline gelmişti.
Tarih böyle zamanlarda kendiliğinden ortak bilinçaltından
fışkırıveriyor. Yaşananlara tanık olunca benim de aklıma 1962-63
darbe teşebbüsleri ve darbeci Talat Aydemir geldi.
Cengiz Sunay'ın “Türk Siyasetinde Sivil-Asker İlişkileri" (Orion:
2010) başlıklı doktora tezinde dediği gibi darbeler, darbeciler
tarafından iddia edildiği gibi bunalımların çözümsüzlüğe gittikleri
aşamalarda değil, tam tersine, bunalımı aşma yolunda gerçekçi
çözümlere yaklaşıldığı zamanlarda yapılmış olması bize son darbe
hakkında bir şeyler hatırlatıyor olmalı.
Türkiye, tarihinin en büyük projelerine imza atıyor, peş peşe
Osmangazi Köprüsü, 3. Köprü, Avrasya Tüneli, 3. Havalimanı, milli
tank ve uçak, yerli otomobil vs. derken bölgesel güç olarak
patlamaya hazır bir potansiyeli bağrında taşıdığını dosta düşmana
gösteriyordu. Büyüme herşeye rağmen devam ediyor ve dünyadaki
ekonomik krize dayanıklı bir mali bünye oluşturmanın avantajlarını
yaşıyordu.
İşte tam da ekonomik bunalımları aşma yolunda kararlı adımlar
atıldığı sırada patlak veren darbe yahut işgal girişimi darbelerin
genel kuralını bozmuyor ve “Eyvah, ekonomik alanda düze çıkılırsa
darbe vasatı ortadan kalkacak" paniğini ayna gibi yansıtıyordu.
Bilmem merak ettiniz mi: Acaba darbe için neden Cuma akşamı
seçilmişti? Siz ettiniz mi bilmiyorum ama ben ettim ve şu şaşırtıcı
sonuca ulaştım. Türkiye'de askeri darbeler hep Cuma gününe denk
getirilmişti! Nasıl mı? Şöyle:
27 Mayıs 1960 Cuma
12 Mart 1971 Cuma
12 Eylül 1980 Cuma
28 Şubat 1997 Cuma
27 Nisan 2007 Cuma
15 Temmuz 2016 Cuma
Böylece darbeler arasındaki Cuma kardeşliği kuralı bozulmamış oldu.
Cuma geceleri müteyakkız olmakta fayda var velhasıl.
Talat Aydemir darbeci narkadaşlarıyla.n
Talat Aydemir darbeleri
Peki 15 Temmuz darbe girişimi gibi başarısız olan 22 Şubat ve 21
Mayıs darbe girişimlerinde neler yaşanmıştı? Kısaca
hatırlayalım:
İhtilalin halka vaat ettiği seçimler Ekim 1961'de yapılmıştır
yapılmasına ama bu dik kafalı millet(!) meydanlarda sergileyemediği
itirazını seçim sandığında dillendirmiş ve askere inat CHP'yi tek
başına iktidara getirmemiştir. Bunun üzerine darbeci komutanların
yeni bir ihtilal tehditleri İnönü-Gürsel ikilisinin devletin başına
geçirilmesi sağlanmış ama bu da başka darbecileri harekete
geçirmiştir.
Nitekim Talat Aydemir'in komutanı olduğu Harp Okulu öğrencileri 22
Şubat 1962'de güpegündüz Meclis'e doğru yürüyüşe geçirildiler.
Bunun üzerine en yapılmayacak hareketlerden birisi yapılacaktı;
kuvvet komutanları, Başbakan ve bazı bakanlar Çankaya'ya çıkarak
Cumhurbaşkanı Gürsel'le toplantı yaptılar.
Darbecilere gün doğmuştur. Çankaya'yı ele geçiren devleti de ele
geçirmiş olacaktı. Darbecilerin elebaşılarından Fethi Gürcan
bölüğüyle Çankaya'ya gelmiş ve Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'nın
komutasını devralmıştır. Şimdi iş içeriye girip “devlet"i
tutuklamaya kalmıştır.
Gürcan, Talat Albaya köşkten telefon edip “Albayım şimdi herkes
burada. Emredin, hepsini enterne edeyim. Hesaplarını göreyim mi"
diye sorar. Talat Aydemir hayatının hatasını yaparak “Hayır", diye
cevap verir, “Serbest bırakacaksınız."
Bu sırada Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay'dan “Kuşatmayı
kaldırırsanız affedileceksiniz" yollu bir taahhüt mektubu
getirirler kendisine. İstemez Aydemir. Bu defa İnönü'den
getirirler, onu da reddeder.