Aslında bu on adımı tam olarak yükselişi olarak adlandırmak doğru değil.
Çünkü on adım, Fethullah Gülen ve hareketinin AK Parti’nin
2002’de iktidara gelişinden sonraki seyrini kapsıyor.
Oysa Gülen ve Cemattinin yükselişi çok daha önce, 1970’lerde
başladı, devlet dairelerine girmesi ise 12 Eylül 1980 askeri
darbesinden sonraya rastladı.
Bugün 15 Temmuz kanlı askeri darbe girişimi nedeniyle tutuklu olan
üst rütbeli polis, asker, yargı mensuplarına bakarsanız, ciddi bir
kısmının polis, asker okullarına, hukuk fakültelerine Turgut
Özal’ın başbakanlığı döneminde, 1980’lerin ortalarında girdiğini
görebilirsiniz. Okul giriş sınav sonuçlarının çalındığı haberleri
de gazetelerde ilk o zaman görülmeye başlıyor.
Keza, Gülen cemaatinin eğitim, adalet, içişleri ve (kimse o tarafa
bakmasa da) maliye, Merkez Bankası ve hazinedeki gruplaşmalarının
da aynı dönemde başladığı görülebilir.
Özal’dan sonar Süleyman Demirel’den Tansu Çiller’e merkez-sağ
başbakanlarr, Necmettin Erbakan gibi İslamcı, hatta Bülent Ecevit
gibi demokratik sol başbakanlar, kendi halinde barış mesajları
veren bu mutasavvıfın çalışkan, itaakar izleyicilerini tehdit
olarak görmediler.
Dolayısıyla Gülen hareketinin devlet kademelerinde yükselişinin
bütün sorumluluğunu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti
iktidarına bağlamak haksızlık olur.
Ancak Gülencilerin zaten girmiş oldukları devlet kademelerinde
kilit noktalara tırmanışları AK Parti’nin 2002’de tek başına
hükümet oluşundan sonradır. Keza düşüşleri de bu dönemde oldu.
İşte 10 adımda Gülen ve hareketinin devlet içinde tırmanışı ve
düşüşünün seyri:
1- Milli Güvenlik Kurulu (MGK) 25 Ağustos 2004‘de Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer başkanlığında yaptığı toplantıda AK Parti
hükümetine devlet içindeki Fethullahçı yapılanmaya karşı önlem alma
tavsiyesinde bulundu. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun
hatırlattığı gibi altında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da imzası
vardı. Erdoğan ise o dönem Irak işgali Meclis’te reddolunduğu için
ABD’nin dış baskısı ve 2002’de bir seçim zaferiyle iktidarı
almasını hazmedemeyen yerleşik (asker-yargı-üniversite) düzeninin
baskısı altındaydı. Hükümeti böylelikle en yakın destekçisi
gördükleri Gülen’e karşı harekete geçmeye zorluyorlardı; bir tür
küçük çaplı 28 Şubat hamlesi denebilirdi.