Murat Yetkin Hürriyet Gazetesi

Ölüm cezası en ağırı olur

Hayır, cezaların en ağırı olmaz, yapılabilecek hataların en ağırı olur. Çünkü birincisi, ölüm cezası ceza değildir. İkincisi hata yapıldığı anlaşılırsa geri...

31 Ekim 2016 | 1.508 okunma

Hayır, cezaların en ağırı olmaz, yapılabilecek hataların en ağırı olur.

Çünkü birincisi, ölüm cezası ceza değildir.

İkincisi hata yapıldığı anlaşılırsa geri dönüşü, telafisi yoktur.

Üçüncüsü, modern devlet intikamcı olmaz, olmamalıdır.

Can alma yetkisini kim kime veriyor sorusunu sormuyorum bile.

Ölün cezasını geri getirmek bir süredir toplumun gündeminden çıkmıştı.

Arada bir canı yanmış bir annenin cenaze feryadı olarak duyuluyordu.

15 Temmuz kanlı darbe girişiminin bir başka kötülüğü de ölüm cezasını ülke gündemine yeniden ve en tepeden dâhil etmesi oldu.

Daha o gece, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı CNN Türk’te yaptığı direnme çağrısına cevaben İstanbul Atatürk havalimanında başladı.

Erdoğan bu hain girişimin ardında bir zamanlar yakın müttefiki Fethullah Gülen’in bulunduğunu ilan edince kalabalıktan “İdam isteriz” sloganı yükseldi birden.

Planlanmış mıydı, kendiliğinden miydi? O an onu araştıracak, bilecek zaman değildi; can pazarı devam ediyordu.

Erdoğan bu isteği geri çevirmedi, dahası, ilerleyen zamanlarda giderek teşvik eder oldu, “Meclis kabul ederse, ben onaylarım” dedi.

Bir başka şey daha yaptı; 6 Ağustos’tu, darbe girişiminden üç hafta kadar sonra, Yenikapı mitinginden bir gün önce, Tarabya’da gazetecilere konuşuyordu.

“Öcalan’ı verdiler, Gülen’i aldılar” dedi.

Aslında Cumhurbaşkanı bunu daha önce de, örneğin 2014’te de söylemişti.

Ancak o zaman MİT Müsteşarı Hakan Fidan aracılığıyla PKK’nın İmralı’da hapis lideri Abdullah Öcalan ile dolaylı bir diyalog devam ediyordu.

Hatta Cumhurbaşkanı seçilmeden önce bir AK Parti Meclis grubu hitabında Erdoğan “Barış süreci” sözünü dahi sarf etmişti. PKK eylemleri kesilmiş, operasyonlar durdurulmuş, ölümler sanki geride kalmıştı.

O zaman sadece Gülen’in Türkiye başına bela edildiği idi mevzu.

Erdoğan ABD yaptı demiyordu, bir “üst akıldan” söz ediyordu.

Oysa Öcalan’ın Kenya’daki Yunanistan Büyükelçiliğinden çıkartılıp yakalanması operasyonu CIA-MİT işbirliği ile olmuştu, 15 Şubat 1999’du tarih. Gülen de aynı yıl içinde ABD’ye gidip Pennsylvania’daki çiftlik evine yerleşmişti.

Erdoğan’ın “takas” tezini 15 Temmuz darbe girişimi ardından, böyle kritik bir günde yeniden gündeme taşıması artık ikili çağrışımlara izin veriyordu; artık hedefte hem darbe girişiminin sorumlusu Gülen, hem PKK eylemlerinin (üsteli Suriye boyutuyla) sorumlusu Öcalan vardı sanki.

Ama sokakta yankılanan idam talebi, henüz siyasette yankı bulmamıştı.

Öcalan’ın yakalanması ardından AB bekleme odasındaki Türkiye’nin gündemine idam cezasının kaldırılması girmişti.

İktidarda MHP lideri Devlet Bahçeli’nin de bulunduğu Bülent Ecevit’in kırılgan üçlü koalisyonu vardı.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
ABD’yle ilişkilerde rüzgâr değişiyor: en muhtemel senaryo 19 Mart 2021 | 406 Okunma Mısır virajı ve “Ne diyorsam o” siyasetinin sonu 17 Mart 2021 | 924 Okunma MHP’nin “Fosforlu” kampanyası yeni Anayasayı yatırdı gibi 12 Mart 2021 | 1.591 Okunma Akşener’in Fosforlu Cevriye çıkışı putları kıran türden 11 Mart 2021 | 1.081 Okunma Papa Fransis’in Irak ziyareti, Türkiye ve İran 10 Mart 2021 | 283 Okunma