Şu cümleyi dikkatle okumanızı rica ediyorum:
“Batı demokrasilerinin ılımlı Müslüman sesler aradığı bir
zamanda, ben ve Hizmet hareketindeki arkadaşlarım El Kaide’nin 11
Eylül saldırılarından İslam Devleti’nin vahşi infazlarına, Boko
Haram’ın (insan) kaçırmalarına kadar aşırılıkçı şiddete karşı açık
tavır almıştır.”
Bu cümle Fethullah Gülen’in 25 Temmuz 2016’da Amerikan The New York
Times gazetesinde yayınlanan makalesinin en kilit cümlelerinden
birisidir.
Bir gün önce Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın’ın “Gülen 15
Temmuz darbe girişiminin arkasındaki isimdir, Türkiye’ye
verilmelidir” yazısını basmıştır NYT. Bir gün sonra da Gülen
“Giderek otoriterliği artan” Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın
“şantajına” boyun eğerek kendisini vermemesi gerektiğini
söylemekte, hizmetlerini hatırlatmaktadır ABD yönetimine.
Bir de soru soracağım müsaadenizle, yanıtımı yazının sonuna
saklayarak: Gülen ABD’nin Türkiye’deki çıkarları bakımından ne
kadar önemlidir ve ne kadar vazgeçilmezdir?
Gülen’in yazısında IŞİD’ten ABD yönetimin DAESH kısaltması tercih
etmesine karşın, daha popüler kullanımı olan “İslam Devleti” adını
kullanması da, evet, ilginç bir ayrıntı, ama şimdi konumuz o
değil.
Konumuz “ılımlı İslam”.
Amerikalılar başta olmak üzere Batı âleminin hangi İslamcı örgütler
için “ılımlı” sıfatını kullandığının herhangi bir ölçüsü
yoktur.
Biz Türkiye’de silahlı bir örgüte “ılımlı” demeyiz, çoğu Avrupa
ülkesinde de denmez.
Ama Amerikan siyaset ve güvenlik jargonunda bu ölçü de yoktur;
silahını o anda ABD ve Batı çıkarlarına doğrultmamış en kanlı
örgütler dahi o an için “ılımlı” sayılabilir.
Bu örgütlere para, silah, eğitim yardımı yaparken “ılımlı”dır
onlar. Ama silahlar birkaç yıl içinde kendilerine dönünce ki
istisnası yoktur bugüne dek, bir anda “radikal” ve “terörist” ilan
edilirler.
Örnek mi? Afganistan’dan başlayalım mı?
1980’ler boyunca Sovyetlere karşı savaşmak için mücahitlerin
başındaki Gülbeddin Hikmetyar’a, Taliban’ın Molla Ömer’ine, hatta
geçmişte CIA için de ufak tefek “işler” yaptığı söylenen, o zaman
küçük bir grup olan El Kaide’ye göz yumulmadı, destek olunmadı
mı?
Ne zaman ki, bunlar palazlanıp o silahları kendi amaçları için
kullanmaya başladı, işte o zaman birden radikal ve terörist ilan
edildiler.
Şimdilerde aynı kafayla tersine bir gelişmeye tanık olursak
şaşırmayalım. Bakın geçenlerde Suriye’deki El Nusra örgütü El Kaide
ile bağlarını kestiğini açıklayarak ismini “Şam Fatihleri” olarak
değiştirdi. Bir kenara not edin, daha düne kadar El Kaide’nin
parçası olarak “radikal” ve “terörist” olan, yaptıklarının IŞİD
vahşetinden hiçbir farkı olmayan bu örgüt ve üyeleri, yakında
Suriye muhalif güçlerinin bir parçası olarak pazarlanabilir
dünyaya.
Gerçekten ikiyüzlü bir oyundur “ılımlı” ve “radikal” ayrımıyla
sergilenen ve aslında siyasi İslamcı akımların Batı’nın örtülü
çıkarları için kullanılması amacıyla sergilenen.
Bu oyun, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından 1950’lerde sahnelenmeye
başlamıştır ve başlangıcından itibaren Türkiye ana sahnelerinden
birisi olmuştur.
Bu siyasetin Türkiye’deki uygulamaları arasında Komünizmle Mücadele
Dernekleri’nin (KMD) ABD kaynaklı örtülü ödenekler üzerinden
güçlendirilmesi de vardır.
Genç bir imam olarak Gülen, KMD’nin Erzurum şubesinin kuruluşunda
yer alanlardan olmuştur. Göz doldurup sivrilmesi ve kendi
etrafında, sonra “cemaat”, yakın zamanda da (siyasi yönelim
anlamına gelen) “hareket” adını alan grubunu ise İzmir’de
oluşturmaya başlamıştır.
İşleri güçleri hayır, hasenat olan bu temiz yüzlü, yüzüne bakınca
kızaran, çalışkan, eğitimli Anadolu çocuklarını siyaseten iddialı
Milli Görüşçülere göre çok daha çok daha ılımlı, tercih edilebilir
bulan özellikle de 1980 askeri darbesi sonrası iktidarlar olmuştur.
O dönem mangalda Atatürkçülük külü bırakmayan askeri yönetim sol
hareketlerin panzehri olarak İslami hareketleri görmüş, yol
vermiştir. Bugün 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin arkasında
iktidar ve muhalefetin ortak kanısında olduğu gibi Gülen var
idiyse, bunda -en çok onların döneminde yükseldikleri için- AK
Parti’nin yanlışı çoktur, ama önceki bütün hükümetlerin de yanlışı
vardır.
Gülen’in durumuna gelince…
ABD Başkanı Barack Obama gidici; Amerikan siyasetindeki tuhaf
deyimle “Topal ördek”.
Ama benzeri dönemlerden daha ciddi bir iktidar boşluğu yaşanıyor
ABD’de. Çünkü Cumhuriyetçilerin Donald Trump’ı da, Demokratların
Hillary Clinton’u da seçilse Obama’nın pasifist siyasetinin
değişeceği belli.
Yani Amerikan derin devletinde şu anda şahinlerle güvercinler
değil, şahinlerle kartallar iç iktidar savaşında.