Türkiye'de Batı aleyhtarlığı had safhada…
Özellikle Amerikan aleyhtarlığı had safhada…
Türkiye’de batı aleyhtarlığı, özellikle Amerikan aleyhtarlığı her
zaman yüksektir, 19’uncu Yüzyıl’ın Hasta Adam komplolarından Balkan
ayaklanmalarından kalan, Yirminci Yüzyılda Çanakkale’den,
Sykes-Picot’dan, Sevr ve İstiklal Savaşı’ndan kalan kötü hatırlar
her daim tazedir.
Ama bu defa farklı…
Bu defa Türkiye’de 15 Temmuz kanlı darbe girişimine dair Batının
tutumu fena halde can sıkıyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in daha iki hafta kadar önce
barışmış olduğu halde darbenin ertesi günü aradığı Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan’ı en önemli müttefiki ABD Başkanı Barack Obama’nın
araması için üç gün geçmesi gerekti. ABD Dışişleri Bakanı John
Kerry’nin ertesi gün gelen yarım ağız açıklaması, neredeyse ‘Hiç
yapılmasa daha iyiymiş’ dedirtecek cinstendi.
AB’den (Bakan Alan Duncan’ı üçüncü gün Ankara’ya gönderen İngiltere
hariç) neredeyse ses çıkmadı. Oysa Almanya Başbakanı Angela Merkel,
Suriyeli göçmenler meselesi için altı ayda dört kere Türkiye’ye
atlayıp gelmişti.
Batıdaki havanın neredeyse darbenin püskürtülmüş olmasına üzülmüş
gibi algılanışı söz konusu Ankara’da ve buna duyulan kızgınlık.
Oysa Türkiye’nin ekonomik yapısı artık AB sisteminin bir parçası,
Türkiye’nin güvenlik yapısı NATO’nun bir parçası, ABD ile kağıt
üzerinde olanın ötesinde bağlar var.
Batıda, Batıdaki bazı kesimlerde, madem ülkenin yarısı Erdoğan’a oy
vermedi, o halde Erdoğan’a karşı darbecilerin yanında yer alırlar,
Erdoğan yanlıları da askeri görünce siner yanlış hesabı olduğu
inancı bir de…
Öyle olmadığı, artık askeri müdahalelerden, darbelerden bıkan
halkın Erdoğan’a karşı olsun olmasın, darbeye karşı durduğu,
sokaklara döküldüğü görüldü.
Hatta Erdoğan’ın CNN Türk’te halka seslenip, halkın da bu işin
arkasında Fethullah Gülen’in olabileceği inancına kapılmasından
sonra parti farkı olmaksızın sokağa dökülme arttı.
Bunun altında şöyle bir durum var ki, darbe girişiminin hemen
öncesinde Batıda, ABD ve AB yönetimlerinde ve medyasında
Türkiye’nin algılanışı hiç de iç açıcı değildi.
Türkiye Erdoğan’dan ibaret, Erdoğan Türkiye demek şeklinde bir algı
hâkim olmuştu ve Erdoğan’a alınan tavır, Türkiye’ye alınan tavır
olarak yansıyordu.