Neredeyse her gün bir bonzai haberi var ekranda. Neredeyse her
gün mübarek Ramazan ayında iftar için sofraya oturduğumuzda ülkenin
bir köşesinden bonzai içip sokağın ortasına yığılan gençlerin
haberiyle sarsılıyoruz.
Şişli Camiinin önünde bir genç kendinden geçti, olay yerine gelen
anne gözyaşlarına boğuldu.
Esenyurt’ta bonzai içen gencin aracı dere yatağına uçtu.
Mecidiyeköy’de bonzai içen genç dengesini kaybedip yere düştü. Olay
yerine polis ve ambulans geldi.
Taksim Meydanı’nda bonzai içen genç yere yığıldı.
Bursa’da nöbet esnasında bonzai içen asker Mehmet D. hayatını
kaybetti.
Batman’da bonzai içen genç evinin yakınında yere yığıldı.
Tekirdağ Kapaklı’da bonzai içen genç yere yığıldı, olaya polis
müdahale etti.
Geçen hafta Ümraniye’de bonzai içen on delikanlı ormanlık alanda
kendinden geçmiş halde sere serpe uzanmış halde bulundu.
Dün, Taksim’de genç bir kız bonzainin etkisiyle kendinde geçti.
Olay yerinde tesadüfen bulunan bir doktor “arkadaşımı da
uyuşturucudan kaybettim” dedi.
Dün Taksim’de uyuşturucu satmak isteyen torbacılarla onlara engel
olmak isteyen esnaf arasında çatışma çıktı, bir ölü iki yaralı.
Yüzlerce, binlerce olay.
Türkiye’nin her yerinden gelen, bir nesli nasıl kaybettiğimizin acı
gerçeğini önümüze koyan haberlerle sarsılıyoruz.
Devlet, Burgazada’da piknik yapan gençlere helikopterlerle, onlarca
polisle, baskın yapıp onları ormanlık alandan uzaklaştırmayı
marifet sayıyor ama her gün bu milletin gözü önünde intihar eden
gençliğin neden bu hale geldiğini, Türkiye’nin nasıl uyuşturucu
baronlarının hegemonyasına girdiğinin sancısını çekmiyor.