Atatürk’ün hayatı ve ailesiyle alakalı artık iki önemli tarihten
bahsedilecek:
Haydar Baş’tan önce ve Haydar Baş’tan sonra!
Haydar Baş’tan önce Atatürk’ün ailesine, soyuna ve sopuna her türlü
iftirayı atan ‘soysuzlar’, Haydar Baş’ın bir biri ardına ortaya
koyduğu ve her biri detaylı bilgi ve belgelere dayanan
açıklamalarından sonra ne yapacaklarını şaşırmışlığın şokunu
yaşıyorlar.
Bu zevat, Kuran-ı Kerim’in tasvir ettiği “bir fasıkın getirdiği
habere inanan fasıklar” (Hücurat/6) zümresi olarak hayatları
boyunca alınlarına vurulmuş ‘fasık’ damgası ile yaşayacaklar.
Bu fasıkların, kah Yunan gizli servisinden kah İngiliz
istihbaratından kah da ‘koyunlarından haç taşıyan’ sahte
Müslümanlardan aldıkları, uydurma belgelerle Atatürk’e sövme
histerilerine karşı Haydar Hoca, İcmal Gençlik Kampı’nda yaptığı
konuşmada bir kez daha gerçekleri haykırdı: “Atatürk, anne ve baba
tarafından ‘seyyid’tir. Atatürk'ün annesi Molla Zübeyde Hanım,
Seyyid Feyzullah Efendi’nin soyundan. Peygamberin soyundan
gelenlere ‘seyyid’ denir. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in her ikisinin
soyundan gelenlere de ‘hem seyyid, hem şerif’ denir. Mesela
Atatürk'ün babası Ali Rıza, hem seyyid, hem şeriftir.
Ali Rıza Efendi, Osmanlı arşivlerinde de seyyid olarak
yazılmaktadır. Kayıtlarda 1857-1868 tarihleri arasında Selanik'te
Efkaf İdaresi’nde Katibi Meclis Esseyid Ali Rıza Efendi namıyla
meclis katibi olarak görev yapmıştır' ibaresi vardır. Neymiş,
Atatürk'ün hem ana hem baba tarafı seyyid."