Şu sıralar vizyona giren bir film var. İran yapımı filmin adı
“Hz. Muhammet: Allah’ın Elçisi!”. Hz. Peygamberimizin çocukluk
dönemini anlatıyor. Henüz gitmediğim için bireysel bir yorum
yapamayacağım ama filmi izleyenlerin yorumlarına bakılırsa
Peygamberimizi anlatan en güzel filmlerden biri olmuş.
Yazıma bir sinema filmi ile başlamamın nedeni ise filmin İran
yapımı olmasından kaynaklanan 'korkunç önyargılar.' Aman Allah’ım!
Ne dehşet verici eleştiriler yapılıyor. “Şii olan İran’ın yaptığı
filme gidilmezmiş. İranlılar Hz. Peygamberin hayatını
çarpıtırlarmış. Bu filme kesinlikle gidilmemeliymiş.”
Mış... mış...
Hatta bir Sünni yazar, “filmde Hz. Ali’den bahsedilmiyor” diye
vermiş veriştirmiş. Oysa film Peygamberimizin çocukluğunu, 12
yaşına kadar olan dönemi anlatıyor. Yani o yıllarda Hz. Ali
doğmamıştı bile.
Sanki Gadir-i Hum’da Hz. Peygamber'in “Ben kimin velisi isen, Ali
de onun velisidir” diyerek, Hz. Ali’nin elini kaldırarak on
binlerce sahabeye göstermesindeki mesajı 'görmüş' de, sinema
filminde Hz. Ali’yi arıyor!
Türkiye’de zaman zaman yüzünü gösteren ve bugün Ortadoğu’da
camilerin, mescitlerin bombalanması ile karşımıza çıkan Alevi-Sünni
geriliminin bir sinema filmine yansıyan boyutu, üzerinde
düşünülmesi gereken bir durum.
Türkiye’de bilhassa son yıllarda daha da belirginleşen bu
kamplaşma, Alevi, Caferi, Şii gibi Ehl-i Beyt yolunu takip eden
Müslümanlara karşı büyük bir düşmanlığı da körüklüyor. “Suriye ile
savaş caizdir” diyen anlayış aslında bilinç altındaki “Alevilerle
savaş caizdir” nefretini kusuyor.
Türkiye’deki Alevilerin içine düşürüldüğü ve asırlardan beri bu
topraklarda devam eden travmanın boyutunu, Alevi dostumuz Fehmi
Uçar’ın, “En Büyük Bayram Gadir-i Hum Bayramı’dır” adlı kitabını
Hatay’da yayın yapan bir TV kanalında tanıtırken yaptığı konuşmayı
dinlerken çok iyi anlıyoruz.