SURUÇ'taki katliamdan yaralı kurtulan Loren Elva dedi ki: "İyi değilim, iyi olmayacağım."
İyi olmak zorunda değiliz.
Ama her gün mevzumuzun ölüm olduğu bir yerde insanca yaşamayı
sürdürebilmek ve 'Barış mümkün mü?' sorusunun cevabını bulmak için
cesur olmak zorundayız.
İçine devlet karışmış dinlerin, içine din karışmış devletlerin
barışı engellediğini, insanlığı böldüğünü görmek zorundayız.
Hükümetlerin bu haliyle barışı tesis edemediği, çünkü bizim
yansımamız oldukları gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız.
Önce biz içimizdeki ateşi söndürmeliyiz.
*
Suruç'la ilgili bir kısım insan derin bir acı duyarken bir kısım
insan da acının kıyısından geçmedi. Ya da ona gereken saygıyı
göstermedi. Aynısı, öldürülen iki polis için de geçerli.
Siyaset sahnesinde de manzara aynıydı.
Bu halkın yüzde 16'sının oyunu alan partinin lideri "Kobane
bahanesiyle yola çıkanların amaç ve yöntemleri halis ve ahlaki
görülmeyecektir" dedi.
Hükümet sözcüsü saldırıda HDP'li yönetici olmamasını (ki HDP parti
meclisi üyesinin eşi ve oğlu vardı) manidar buldu.
Kaçtır söylüyoruz; acılarımız bile bölündü.
Oysa acı tektir.
Bir insanın acısı insanlığın acısıdır.
Biz kendimizi duygusal olarak bir gruba, bir siyasi partiye, bir
dine, bir mezhebe sıkıştırdığımız sürece ne bunu fark edeceğiz ne
de acı vermekten başka bir halta yaramayan savaşların sonu
gelecek.
Barış ancak diğerinin acısını hissettiğimizde mümkün.
Bunun için de sunulan bilgiden, yargıdan uzaklaşmamız...
Acı, belirsizlik, hüzün, sefalet, mutsuzluk, çatışma, nefretle
yüzleşebilmek için cesur olmamız gerek.