Turizmde fiyat tartışması sürüyor. Konuşan hep belediye ve turizmciler oldu.
Hatta Çeşme Turistik Otelciler Birliği Başkanı işi “Vatandaşlara
pahalı geliyorsa marka restoranlarda ıstakoz, kalamar değil, çarşı
içinde kumru yemeyi tercih etsinler” demeye kadar götürdü.
“Çok parası olmayanı burada istemiyoruz” daha net söylenemezdi
herhalde.
Pek çoğu hep aynı argümanla ortaya atıldı: “Arz-talep diye bir şey
var kardeşim. Ekonominin temeli. Senin eleştirin boş.”
Hâlâ ideallerini korumaya çalışan Alaçatı Turizm Derneği ise şu
açıklamayı yolladı: “Turistik çekiciliği olan bölgelerdeki
işletmelerde ‘fahiş fiyat’ tespiti her sezon gündeme gelir.
Genel olarak ‘fiyat’; alınan hizmetin karşılığı olup olmadığına
bakılmaksızın ‘fahiş’ sözcüğü ile ilişkilendirilmekte.
Her bölge ve beldede olduğu gibi Alaçatı’da da bu yakıştırmayı hak
eden uygulamalar vardır.
Ancak, müşteri memnuniyeti, hizmet odaklılık ve Alaçatı markasının
korunması konusunda hassasiyet gösteren işletmelere de haksızlık
yapılmamalı.”
Belki de ayakları yere basan tek açıklama buydu.
Alaçatı ve diğer yerlerde, meseleye safi arz-talep penceresinden
bakan fırsatçılar dışında, uzun vadeli yatırım yapmış girişimciler
de var elbette.
Ama ne yazık ki sayıları hızla azalıyor.
Alaçatı’nın şahane küçük fırını, naif kafeleri orada barınamadıysa,
artık arz-talep bahanesiyle ‘kötünün iyiyi kovduğunu’
söyleyebiliriz.
Bunda belediyenin suçu var. Belli ki “Buraya büyük rant gelecek,
buralar şöyle böyle olacak” diye daha baştan, sonu
hazırladılar.
Belediye sadece düzgün işletmelere ruhsat verseydi iş buraya
gelmezdi.
Ama yerel halk da kendi çıkarlarını savunup geleceğine sahip
çıkmalıydı.
Bunu yapmadı.
Gelelim şu ‘dokunan yanar’ arz-talep dengesi savunmasına.
Bu arkadaşlara kötü bir haberim var ama dünya değişti.
Artık “Birileri bu fiyatları ödüyor ki bu fiyatlar var” deyip
sıyrılamazsınız.
Sizin bu demode bakışınız, bir ülkenin refah seviyesinin sadece
milli gelirle ölçüldüğü günlerden kalma.
Artık başka bir dünya var.