BU ara herkesin dilinde 'gitmek' var.
Benim kendime hayatta yaptığım ilk plan gitmekti.
Çocukluğumdan itibaren hep bir yerlerden gitmek istedim.
Köklerim yokmuş gibi, asla kök salmayacakmış gibi yaşamak.
Hep gittim. Gidebildiğim her yere gittim. Bazen 6 aylığına, bazen
birkaç yıllığına. Yıllar boyu her yeri durak belledim.
O zamanlar birisi bana deseydi ki, bir noktada Türkiye'ye mıhlanıp
kalacaksın, herhalde kafama sıkardım!
Ama işte, hayat öyle kitaplardan öğrenilmiyor. Romanlardan giriş
yapıp uçak biletleriyle, tren raylarıyla kendime çizdiğim rotalar
beni İstanbul'a getirdi.
Yine de kök salmak yoktu aklımda.
Bilmezdim, insan yerlere değil, başka insanlara kök salarmış
meğer.
Ben de insanlara kök saldım burada.
O kökler kaynadı birbirine; kendiminkini ayrıştırıp sökemeyeceğim
şekilde.
Şimdi, tropik adalardaki aynı kökten çıkan 8 gövdeli ağaçlar
gibiyim.
*
Hayatı akışına bırakmayı burada öğrendim. Tanrı olmadığımı ve
her şeyi kontrol edemeyeceğimi kafama vura vura burası öğretti
bana.
Plan yapmadım, kavşaklarda rasgele yollara saptım. Kendime karşı
önyargılı davranmadım; bu bana diğerlerini de yargılamamayı
öğretti.