Yarın vizyona girecek olan, Onur Saylak’ın yönettiği, Hakan
Günday’ın romanından uyarlanan filmi ‘Daha’yı izlerken fark ettim
ki...
Aslında insanları kötü yapmaya dair düzenin ve diğerlerinin bir
‘gayreti’ var.
Dünya insanı kötü olmaya zorluyor, iyi olmayı epey
zorlaştırıyor.
Yine de bu baskılara rağmen iyi insan olabilmek, iyi insan
kalabilmek... İşte bu gerçekten gayret istiyor.
‘Daha’ insan ticareti yapan bir baba ile oğlunun hikayesini
anlatıyor. Ahad ve Gaza’nın hikayesi bu.
Ahad (Ahmet Mümtaz Taylan) kimlerin ne gibi gayretleri sonucu kötü
oldu bilinmez ama oğlu Gaza’nın (Hayat Van Eck) masumiyetini
yitirip kötüler arasına katılması, insan ticareti işini
sahiplenmesi için epey bir gayret sarf ediyor.
Gaza’nın mabedi, her tarafı dökülen bir evde, uzay posterleriyle
duvarlarını süslediği, rafına birkaç macera kitabı kondurduğu
odası.
Bizim sadece gazetelerde okuduğumuz, haberlerde izlediğimiz o en
sert gerçekliğin ortasında yaşamasına rağmen, hayal kurmaktan henüz
vazgeçmemiş bir çocuk Gaza.
Hayali, kaçmak.
Babasının kamyonun kasasında kaçırdığı, günlerce dükkanının
deposunda sakladığı ve her açıdan istismar ettiği mültecilere
gözetmenlik yapma işi Gaza’da.
Buna gönüllü olduğundan değil, babasından şiddet de dahil olmak
üzere her türlü baskıyı gördüğünden Gaza bu hayatın içinde sıkışıp
kalmış.
Başarılı bir öğrenci olmasına, okumak istemesine rağmen onu
baskıyla ve zulümle engelleyen yine, “Hayatta iki şeye
güveneceksin. Birincisi paraya, ikincisi bana” diyen babası.
Gaza’nın güvenmesi beklenen para, insanlık dışı koşullarda taşınan
ve barınan insanlardan koparılan para.
Güvenmesi bekle...