Bu hafta ABD'nin yeni Başkanı Donald Trump kadar olmasa da
dünyada adından çok söz ettiren bir Amerikalı daha
vardı. Trump seçildikten üç gün sonra hayatını
kaybeden Leonard Cohen.
Çoğumuz onu "Dance me to the end of love" gibi parçalarıyla
hatırlarız. Ama ben Cohen'in ölüm haberini alınca aklıma politik
parçalarından biri geldi.
Trampet girizgâhının ardından "Demokrasi geliyor
Amerika'ya" dediği "Democracy" isimli şarkısından
bahsediyorum.
"...Geliyor o, Amerika'ya öncelikle / En iyiyle en kötünün beşiğine
/ Burada o, sahip oldukları yerde makineleştirip değiştirdikleri, /
Ruhsal doyumsuzluk içine düştükleri yerde / Geliyor buraya, ailenin
dağıldığı ve yalnızca kalbin pek ciddi bir biçimde açılması
gereğinin söylendiği mekana / Demokrasi geliyor
Amerika'ya..." 90'larda söylediği 'Demokrasi'deki bu eleştirel
tavrını, aynı parçanın sonunda şöyle açıklıyordu Cohen:
"Duygusallaştım, anlıyorsunuzdur beni / Seviyorum bu ülkeyi
ama olanlara dayanamıyorum / Ne soldayım ne de
sağdayım bu gece sadece evdeyim, / Şu ümitsiz küçük
ekranda kendimi kaybetmekteyim. / Fakat zamana karşı dayanıklı o
çöp poşetleri kadar da inatçıyım.
/Tutuyorum bu küçük yabani buketi dönmüş olsam da ben hurdaya. /
Demokrasi geliyor Amerika'ya..." Cohen gözlerini kapamadan önce,
Kanada'dan göçüp geldiği ve memleket seçtiği ABD'nin yeni başkanını
ve bu eski şarkısını düşünmüş müdür acaba?
Çünkü Trump'ı, tıpkı şarkısında bahsettiği gibi, "Ne sağdayım ne
soldayım bu gece sadece evdeyim" diyenler, apolitikler, onun gibi
sitemden bıkanlar getirdi ABD'nin başına.
Olur ya da olmaz ama ilk kez ülkede, Cohen'in haklı olarak
yakındığı müesses nizamın bir adım bile olsa yerinden
oynatılabileceği umudu doğdu.