MHP ile uzlaşan Ak Parti anayasa değişikliği teklifini bugün
Meclis'e sunacak.
Sanmayın ki bu geniş konsensüsün dışında kalan CHP boş duruyor.
Onlar da bir anayasa taslağı hazırlamışlar.
CHP'nin taslağının en dikkat çekici maddesi ise Cumhurbaşkanı'nın
halk tarafından değil, eskiden olduğu gibi yine Meclis tarafından
seçilmesi.
Dün de Kılıçdaroğlu bir haber kanalında, hayır oyu verecekleri
referandumu çıkan sonuca göre değerlendireceklerini söylüyordu.
Yani özetle yine kaçak güreşeceklerini, istedikleri sonucu
alamazlarsa her seçim sonrasında olduğu gibi sonucu fiilen
tanımayacaklarını ilan ediyordu.
Ülkenin "halkçı" partisinin "halka değil bize soracaksınız" tavrı
şaşırtıcı olsa da yeni bir durumla karşı karşıya değiliz.
Gezi'de, CHP arka bahçesi olan "solcu" platform da, dönemin
Başbakanı Erdoğan'ın "Taksim'i halka soralım, referandum yapalım"
teklifine "hayır" yanıtını vermişti.
Seçmenlerine "boş bırakılırsa ya davulcuya ya zurnacıya kaçacak
ergen kız" muamelesi yapan bu halka rağmen halkçıların "siyasi
literatürdeki karşılığı" belli: Kemiksiz jakobenizm.
İşte bu yüzden, halkın iradesinin kayıtsız şartsız egemenliğine
dayanan Cumhuriyet'in temel değerini inkâr edenlerin anayasa
referandumundaki yenilgisi Cumhuriyet'in kazancına olacak.
Halktan korkan Cumhuriyet istismarcıları kaybettikçe cumhur yani
demokrasi güçlenecek.
***
Ben seni hiç tanımayrum
Kılıçdaroğlu'nun anayasa değişikliğiyle ilgili "Referandumdan yüzde
98 de çıksa tanımayacağız" sözlerine Başbakan Binali Yıldırım'dan
yanıt gecikmemiş:
"Yani o zaman vatandaş da onu tanımasın. Vatandaşı tanımayanı
vatandaş hiç tanımasın, kusura bakmasın."
Hakikaten olacak iş değil.
Danışmanları Kemal Bey'e, duruşmada borçlusunun "Ben bu adamı
tanımıyorum bile hâkim bey" sözüne sinirlenip "Sen beni
tanımıyorsan ben de seni tanımıyorum" diye çıkışan Temel'in o
meşhur fıkrasını bir hatırlatsınlar.
Bir siyasi parti lideri seçmenine kızar mı, atar yapar mı?