2011'de anayasa komisyonunda 4 partinin uzlaştığı
değişikliklerin Meclis'ten geçmesine direndiler...
Ardından, hükümetin "siz de anayasa metninizi sunun biz
de.
Halkın önüne iki teklifle çıkalım" önerisini
ellerinin tersiyle ittiler...
16 Nisan'da onayladığımız metnin oluşturulduğu
komisyona katkı verip değişikliğişekillendirmek yerine oturumları
kilitlemeyi tercih ettiler.
Evet, CHP'den bahsediyorum.
Sonuç ne oldu?
Ne olacak, her zamanki gibi iki kez kaybettiler.
Hem istemedikleri değişiklikler meclisten geçti hem de yeni
anayasaya istedikleri tek bir maddeyi bile sokamadılar.
Yani Türkiye'nin geleceği şekillenirken çırak
çıktılar.
Daha da önemlisi, siyaset yapsınlar, taleplerini
dillendirsinler, aşama kaydetsinler diye kendilerine oy
veren milyonlarca seçmeni "dışarıda"
bıraktılar.
Oysa demokrasinin temel kuralıdır... Siyasi aktörlerin
"şehirdeki oyuna" kendi"hikâyeleriyle" katılmaları esastır.
Aksi halde demokrasinin nimetlerinden mahrum
kalır, oyunu da bozarsınız.
Eskiler boşuna dememiş işte, tarlada izi olmayanın harmanda
yüzü olmaz diye...
Yine aynı hatanın eşiğindeler.
16 Nisan'ın üzerinden 1.5 ay geçti, referandumun
zorunlu kıldığı uyum yasalarıyla ilgili tek bir plan, proje
açıklamadılar seçmene.
Oysa kendilerine, referandumda itiraz ettikleri
maddelerin bazılarının dengelenmesifırsatı sunan bir yasama süreci
var önlerinde.
Yeni Cumhurbaşkanlığı modelinde demokrasinin işlevsel
kılınması için elzem olan siyasi partiler ve seçim yasası
değişikliklerinde etkin olabilirler.
Ama bakın görün, yine katılıp, şekillendirmek yerine, söz
konusu değişikliklerin görüşüleceği platformları tıkamayı,
kilitlemeyi tercih edecekler.
Dün Kemal Bey de başka bir konunun görüşülmesini engellemek
için milletvekillerine "Meclis çalışmalarını tıkayın"
emri vererek rotalarını işaret etti bile.
Çünkü hedefleri yönetmek değil ülkeyi yönetilemez kılmak.
Muhalefetin iktidarı fazlasıyla yetiyor da artıyor bile
kendilerine.
Seçmen kimin umurunda?