Can Paker'in kulakları çınlasın, benim için demokrasinin
cevabı, kurumların mı yoksa
bireylerin egemenliğinden mi yanasın sorusunda
saklı.
Ben bireyden yanayım.
C şıkkını seçip "Toplumdan yanayım" diyenlerin
de kaçak dövüştüklerini düşünüyorum.
Zira örgütlendikleri alanlarda, bireyden yana olmadıklarını
gizlemek için sığındıkları "kolektif irade" mitinde de
kurumların egemenliğinde olduğu gibi, birey ve
tercihleri "tali mesele".
İktidara karşı, üye bireylerinin oluşturduğu zümrenin (hadi sınıf
diye genişletelim) haklarını kollama hedefiyle yola
çıkan "sivil toplum kuruluşlarının" da günün sonunda
iktidarların hegemonyasını aratır hale geldiklerini
görüyoruz.
Çünkü tıpkı STK görünümlü devlete
bağlı ideolojik aygıtlar gibi, onlar da kendi
ideolojilerini, kadrolarını, hiyerarşisini tekrar
tekrar üretiyorlar.
Gündemdeki Türk Tabipleri Birliği gibi...
Bugün başlamış gibi konuşuluyor ama aslında pandemi
sürecinin başından beri hekimlik üzerinden devam
eden tartışmaya bir de bu yönden bakmanızı
tavsiye ederim.
Pandemide "sağlık ordusu" vs. türünden
ajitatif bir kalıba koyulan hekimlerin ve örgütlerinin
dilinde "sivillikten" eser kalmadı.
İki gündür grevde olan "beyaz önlüklü
sağlık ordumuzun" eylemini eleştirenleri savuşturmak için
kullandıkları argümanlar ortada...
Gerçi pandemide adıyla sanıyla hekimlerin "Aşı
karşıtı mısın, elimize düşme yanarsın" tehditleriyle
muhatap olmuş insanlarız, şaşırmıyoruz ya... Grev sırasında
hastanelerden geri çevrilen vatandaşların itirazları bile sanki
siyasi bir tartışmaymış gibi "doktor düşmanlığı" diye
yaftalanıyor.
İşe bak...