PKK tarafından kurtarılmış bölge ilan edilen Diyarbakır'ın Sur
ilçesindeki sokağa çıkma yasağı geçici olarak kaldırılınca korkunç
tablo da ortaya çıktı.
PKK'lıların üs olarak kullandığı, aralarında tarihi Fatih Paşa
Camii'nin de bulunduğu pek çok mekân harabeye dönmüş durumda.
En acı görüntülerden biri de, yasağın birkaç saatliğine
kaldırılmasını fırsat bilen Sur sakinlerinin (daha doğrusu
huzursuzlarının) kurtarabildikleri birkaç parça eşyalarıyla
birlikte ilçeden kaçışlarını yansıtan karelerdi. Çoğu 90'larda
çevre illerden Sur'un görece huzuruna sığınan bu çaresiz insanlar,
30 yıl sonra yine mermilerden, roketlerden, açlıktan, karanlıktan
kaçıyorlar.
Her şey gün gibi ortada olmasına karşın hala
tartışıyoruz, "neden" diye? Sur'un halini, Balıkesir'in
Susurluk'unu da ilgilendiren demokratikleşme problemlerinde
arıyoruz.
100-150 teröristin konuşlandırıldığı ilçede kalaşnikoflarla,
roketlerle, hendeklerle verdikleri savaşın demokrasi mücadelesi
olduğunu bile düşünenler var. Kürtlerin, yaşananları hak arama
mücadelesi ekseninde tartışan batıdaki ikbal pervanesi aydınlara en
net cevabı dün ilçeden apar topar kaçmalarıydı.
Görüyorlar ama mevzuu bu netlikte konuşmak işlerine gelmiyor.
Öylesine ezikler ki, böyle net bir duruşun şövenist Türk
milliyetçilerinkiyle eşitleneceğini sanıyorlar. Cezayir Sokağı
merkezli İstanbul STK dukalığının panellerinden, etkinliklerinden
aforoz edilmekten korkuyorlar. Bireysel pozisyonlarını mazlum bir
halkın ve aslında koca bir ülkenin yaşam hakkının önüne koyuyorlar.
Steril konumlarına halel gelsin istemiyorlar. Siyaseten
doğruculuğun güvenli kollarından ayrılıp yaralı parmağa işemekten
imtina ediyorlar.
İşte bu yüzden dünkü yazıyı Sur gerçekten aydınlarımızın
umurundaysa azıcık cesaret göstermeliler diye bitirmiştim. Ama ne
gezer. İlçede yaşananlara dair yorumlara bakıyorum da yine
klişeler, yine beylik laflar, yine derelerden dolanmalar.
PKK'lıların üs ilan edip hendekler kazmadığı, keskin nişancılar
yerleştirmediği, yol kontrolü yapmadığı bölgedeki diğer ilçelerde
niçin sokağa çıkma yasağı yok? Yoksa devlet "inkâr, imha,
asimilasyon politikalarını" yalnızca Sur'da ya da 100 kişilik
PKK'lı grupların girdiği yerlerde mi uygulamaya koyuyor?