Bakanımızın ve diplomatlarımızın polis tarafından alıkonulduğu,
Türk kökenli Hollanda vatandaşlarının yerlerde at nalları altında
ezildiği, polis köpeklerine ısırtıldığı o görüntüler kolay kolay
unutulmayacak.
Kuşkusuz, daha infial yaratan olaylar yaşanırken, iktidardaki
siyasi partiye olan husumetini ülkesine endekslemiş olanlarımızın
içler acısı hali de...
İsme gerek yok, kimler olduğunu çok iyi biliyorsunuz. İçlerinde
yurtseverliği yıllarca şovenizm diye bizlere yutturan solcular ve
ağzı açık Batı hayranı beyazlar da var; Akşener tipi milliyetçi
görünümlüler ve makam mevki gidince AKP demeye başlayanlar
da...
Önce Türkiye hakkında açık bulmak için Hollanda kanunlarını açtılar
önlerine.
Ardından suyun kaldırma kuvvetini bulan Arşimet gibi heyecanla
"evraka evraka" diyerek Hollanda ve Avrupa yasalarının yabancı bir
devletin seçim mitinglerine izin vermediğini söylediler.
Ama çok geçmeden yasaklanan toplantıların miting değil, kanunların
yasaklamadığı salon etkinlikleri olduğu ortaya çıktı. Dahası o
yasaların ülkede "hayır" kampanyası yapan PKK'ya ya da diğer Türk
partilerine niçin engel olmadığı sorusunun yanıtı da yoktu.
Yasa işi ellerinde patlayınca, üstelik Müslüman Rotterdam Belediye
Başkanı Ahmet Ebu Talip'in göstericiler için vur emri verdiği
türünden skandallar da ortaya çıkınca çaresiz başka bir boyuta
geçtiler.
"Tecavüze uğrayan kadın da açık giyinmeseymiş" diyen sapıklar gibi,
"bizimkiler de gitmeseydi canım istenmedikleri yere" diye
söylenmeye başladılar.
Son günlerinde ise, diplomatiklerine, devşirdikleri hukukçularına
ve bir önceki dönem vekillerine uluslararası hukuktan boncuklar
bulduruyorlar.