"Kim barış müzakeresi için bana elini uzatsa onu bitirdiler.
Sizi de bitirecekler." Bu sözler, Öcalan'ın Çözüm Süreci'nde önemli
mesafeler kat edildiğinde "devlete" ilettiği mesaj.
İletinin, Öcalan'ın PKK'nın kuruluşundan itibaren Türkiye'de ve
dünyada kim bilir kaç hükümetle görüştüğü düşünülürse nasıl bir
deneyimi barındırdığı da açık.
Hareketin kurucusu bile "bu işin bitirilmesine" öyle kolay kolay
müsaade edilmeyeceğinin farkında. İşte, Çözüm Süreci'ni değerli
kılan da Türkiye'deki siyasi iradenin Öcalan'ın sözünü ettiği riski
göze alıp bu işe soyunmasıydı. Ve o da, ilk kez bu denli ciddi bir
risk alıp, sürece yabancıları dahil etmeden çözüm geliştirmeye
çalışan siyasi iradeye samimi itiraflarda bulunuyordu.
Peki ne oldu da Çözüm Süreci'nde bu aşamaya gelinmişken, bugün
Türkiye'deki barış yanlılarını kaygılandıracak bir atmosfere
girdik? Devlet, siyasi irade riski artık üstlenmek istemedi mi?
Geri adım mı attı? Güvenlikçi politikalara mı döndü? Hayır! Bugün
bile çözüm iradesinden vazgeçilmeyeceğine dair en ciddi açıklamalar
sürecin yöneticisi eski iktidar partisinden geliyor. Bu ciddi
göstergelerin hiçbirisine işaret edemeyenler, seçim sürecinde
hükümetin, Kürt cephesinden gelen provokatif çıkışları absorbe
etmek için başvurduğu naif stratejik söylemleri önümüze
koyuyorlar.
Barış önemli bir konu, lütfen biraz ciddiyet. Bölgede 1. Dünya
Savaşı dengelerini yeniden şekillendirecek hareketliliği yaratmak
için dizayn edilen IŞİD belasını, yaratıcılarının bakış açısıyla
değerlendireceksin. Mağdur olan Türkiye'yi suçlayacaksın.