Dünya küresel bir savaşa doğru yürüyor...
Bir yıl önceki seçim kampanyasında "Dünya Ticaret Merkezi'ni kim
patlattı? Iraklılar değil, Suudilerdi" diye esip gürleyen Trump ilk
dış seyahatini Suudi Arabistan'a gerçekleştirdi.
Suudi Kralı'na 380 milyar dolarlık silah anlaşmasını imzalatan
Trump'ın ikinci durağı ise İsrail oldu. Orada da Ağlama Duvarı'na
yüz sürüp Siyonizm'in ebedi düşmanı İran hakkında sert açıklamalar
yaptı.
ABD Başkanı, Müslümanlığın ve Yahudiliğin merkezlerinin ardından
soluğu Vatikan'da aldı.
Peki, satılan bunca silah, üzerinde anlaşılan savunma
modernizasyonları ve dinler, hatta mezhepler üzerinden verilen
mesajlar kısa- orta vadede ne için kullanılacak?
Tabii ki savaş için ve yeniden silah satışlarını patlatmak
üzere...
Öyle ya hiçbir silah satıcısı onca silahı depoda paslansın diye
satmaz. Kârdan bir kısmını mutlaka, o silahları kullandırmak için
manipülasyona harcar. Zira silah patladıkça çoğalan bir pazar
malıdır.
Independent gazetesinden Robert Fisk, Ortadoğu'yla ilgilenen aklı
başında herkesin gördüğü bu senaryoyu şöyle özetliyor:
"Trump'ın motivasyonu, İsrail'in desteğiyle Ortadoğu'daki Sünni
Müslümanları Şii Müslümanlarla (İran) karşı karşıya getirmek."
ABD'nin Kuzey Kore umacısına mı yoksa İran'a mı öncelik vereceğini
göreceğiz.
Ancak yakın ihtimal olan İran'a karşı böylesine bir hamlede
Rusya'nın ve Çin'in hesaba katılmaması olmaz.
Evet, denklem çok karmaşık. Ama doğal olarak bizlerin en çok
kafasına takılan, böylesine bir senaryoda Türkiye'nin nasıl bir
tutum alacağı?
Çünkü diğerlerinde olduğu gibi biliyoruz ki, olası bir dünya
savaşında ilk kurşun nerede sıkılırsa sıkılsın en çok yankılanacağı
yer bu topraklar olacak.
Sorunlara rağmen en eski sınır komşusuyla yüz yıllardır fiili
durumu koruyan Türkiye'nin ABD'nin dümen suyundaki Araplar gibi Sam
Amca'ya gönüllü asker yazılmayacağı kesin.
2011 yılındaki uranyum takası anlaşmasında olduğu gibi arabuluculuk
rolünü üstleneceği bir pozisyonda konumlanması ise yüksek
ihtimal.
Ancak önce, 20 Temmuz'da bertaraf ettiği "işgal senaryosunun"
benzerlerinden tamamen çıkabilmesi için bağımsızlığın ilk koşulu
olan savunma kapasitesini artırması şart.
Bu konuda, dün Rusya Devlet Başkanı Putin'in Türkiye'nin almayı
düşündüğü S400'ler hakkında yaptığı olumlu açıklamalar hayati.
Çünkü NATO üyesi olan Türkiye'nin, Rusya, Hindistan ve Çin gibi
alternatifleri değerlendirmesi, ABD ile Ortadoğu politikalarını
görüşürken elini hem askeri hem de politik açıdan güçlendirecek
önemli bir fırsat.