Bakmayın siz, terör saldırılarının ardından "şiddetin her
türlüsüne karşıyız" girizgâhlarıyla başladıkları "faili belli
olmayacak şekilde terörü telin" tiratlarına.
Dertleri günleri terör örgütlerinin kanlı saldırıları sonrası
eksiği gidermek. PKK- PYD, DHKP- C, DAEŞ, şu bu, hayatı durdurmak
için kentleri kana buluyor. Ertesi gün bu zevat sivil toplum
kuruluşlarıyla, siyasi partileriyle, sendikalarıyla bir araya gelip
"hayatı durduralım" bildirisiyle genel grev çağrısı yapıyor, sokağı
gösteriyor.
Yabancı ülkelerin istihbarat servisleri tetikçi örgütleri eliyle,
aralarında çocukların da bulunduğu sivilleri katlederek ülkenin
halkına, yönetimine, parlamentosuna örtülü mesajlar veriyor. Kodu
açmak medyalarına, gazetecilerine düşüyor. Örgüt saldırıyı üstlenip
üstlenmemeye henüz karar verememişken, yaşını başını da almış bir
kadın gazeteci çıkıyor, altında kendi imzası olan örgüt
ültimatomunu okuyor: "Derhal hükümet istifa etmeli. AKP-CHP
koalisyonu kurulmalı..."
Kendisine, "kaçmak için 100 bin dolar nakit ve helikopter de ister
misiniz" diye sormak lazım sanırım. Teröristler bombayı kalbimize
koyuyor, düğmeye basıyor dönüp arkalarına bile bakmadan gidiyor.
Televizyonlardaki, gazetelerdeki, sosyal medyadaki destekçileri de
bakmıyor, acımıza henüz yerde yatan ölülerimize...
Başlıyorlar katilin kimliğini gizlemeye, kaçışına yardımcı olmaya.
Tecavüzcü erketesi gibi, sıkışınca dikkatleri başka yere çekmeye
çalışıyorlar. Eylemi lanetleyemedikleri için, terör saldırıları
sonrası her devletin soruşturmanın sağlığı için uyguladığı yayın
sınırlamasını kınıyorlar. Bir kişi de çıkıp bunlara "Yahu olay
yerinden canlı yayında sansürleniyoruz denir mi, bizi aptal mı
sanıyorsunuz" demiyor.
Devlet saldırının ardından makul bir süre geçince teröristin
örgütüne ve kimliğine dair delilleri açıklıyor. Başka zaman bomba
sesinin aksisedası sürerken "devlet de failleri yine bulamadı ha"
diye sırıtan akademikler, bir anda başımıza "gerçeğin rengi gridir"
diyen Andre Gide kesiliyorlar.
Tıpkı geçen gece bir TV programında Ankara saldırganına dair
hükümetin açıkladığı somut delilere "inanamayan" akademisyen
gibi.
Aynen şöyle söyledi: "Sayın başbakanın elinde bu konuda somut
istihbari veriler olduğunu varsaysak bile bu açıklamanın bence
biraz acele olduğunu düşünüyorum!"
"Allah hocamızın bir anda müridi olduğu agnostisizmine zeval
vermesin" diyelim ve geçelim örgütün gönüllü, ücretli ya da eş
durumundan avukatlarına. Onların görevi de örgüt saldırdıktan sonra
teröristlerin savunulmasında uluslararası hukukta da
kullanılabilecek argümanlar üretmek.
Örneğin geçen bir televizyon programında izledim. Bir gazeteci
ağabeyimiz, "Şimdi bir defa ne terör ne değil ayırmamız lazım.
Burada bomba askeri bir hedefe yönelik yani..." türünden cümleler
kuruyordu. Yani'si terör değil gerilla saldırısı diyor kendileri.
Dün ATV'deki Kahvaltı Haberleri'nde saldırının yapıldığı noktadan
canlı yayındaydık. Bu tezin sahibi ağabeyimiz, olay yerinde, etrafı
polis kordonuyla çevrilmiş çocuk parkı görüntülerimizi izlemiş
midir dersiniz? Umarım izlememiştir!