SÜLEYMAN Demirel adını duyduğumda gözümün önüne hep aynı fotoğraf gelir:
Başında şapkası ama yana devrilmiş, belli ki hava da çok sıcak,
o nedenle hep düzgün görmeye alıştığımız kravatı da biraz yana
kaymış. Elinde bir gaz lambası var. Diğer eliyle şişesini açmış,
lambayı üflüyor!
Elektriği olmayan bir köyde doğan, fakir bir aile çocuğunun
"icraat" fotoğrafı bu.
Bir dönem çok önem verdiği köylerin elektrifikasyonu projesinde bir
köye daha elektrik veriliyor. Düzenlenen törende Demirel, gaz
lambasını bir daha yanmamak üzere söndürüyor.
Cumhurbaşkanlığı dönemi bittikten sonra evinde ziyaret ettiğimde
hatırlattım o fotoğrafı. Makineli tüfek gibi saydı, o dönemde kaç
köy elektriksizdi, kaç köye elektrik götürüldü. "Benim en önem
verdiğim işti, ben de öyle bir köyde doğdum, büyüdüm" diye
anlatmıştı.
Cumhuriyet'i kuran kadrolara da bu nedenle müteşekkir olduğunu
anlatmıştı.
Fakir bir köy çocuğunun, devlet olanaklarıyla okuyup mühendis
olması, genel müdürlük, milletvekilliği, başbakanlık derken
Cumhurbaşkanlığı'na kadar yükselmesi, ona göre "Cumhuriyet
projesi"ydi.
Demirel ile siyasi görüşlerimiz farklıydı, onunla ilgili de çok
eleştiriler yazmıştım.
Ama bir gün bile bu nedenle bir serzenişine ya da bugünkü
muktedirlerin çok sevdikleri türden "akreditasyon iptaline" tanık
olmadım.