BAŞBAKAN Binali Yıldırım, Anayasa değişikliği ile ilgili
kaygılara şöyle yanıt verdi: “Mahzurlu olanda inat etmeyiz.”
Başbakan’a üzülerek söylemeliyim ki bu teklifin “yararlı” yanı yok
ki “mahzurlu” olanı ayıklayıp yola devam edebilelim.
Anayasa değişikliği teklifinin en hayati zararı, TBMM’yi, bir hiçe
indirgemesi, yargı bağımsızlığını yok etmesi ve hesap vermeyen bir
tek adam rejimi yaratıyor olması.
- Cumhurbaşkanı, TBMM’yi tek başına vereceği kararla feshedebilir
ama TBMM, onu görevden alamaz.
- Cumhurbaşkanı bütçeyi yapar, TBMM kabul etmese bile eski bütçeye
gerekli artışları yaparak yoluna devam edebilir. Hani bütçe hakkı?
İradenin millette olduğunun en önemli göstergesi başkanın elinde
oyuncak oluyor, farkında mısınız?
- Cumhurbaşkanı, partisinin başında duruyor ve bütün idari sistemi
istediği gibi değiştiriyor, istediği gibi tayin ediyor. Bunun adı
“parti devleti” değil de nedir?
- Cumhurbaşkanı HSYK üyelerinin yarısını tek başına seçiyor. Sonra
Meclis çoğunluğu da, onun partisindeyse öbür yarısını da Meclis
adına seçiyor. Hani yargı bağımsızlığı?
- Başkanın yaptıklarını ettiklerini denetleyecek bir mekanizma yok.
Canı ne isterse onu yapıyor, Meclis’e ve yargıya sadece seyretmek
düşüyor.
- Başkan yardımcısı seçimle gelmiyor ama seçimle gelen
cumhurbaşkanı gibi yürütme gücünü kullanabiliyor. Nerede milli
irade?
- “Doğuştan Türk vatandaşı olma” koşulu, vatandaşlarımızın bir
bölümünün “seçilme hakkını” elinden alıyor. Böyle demokrasi mi
olur?
Bu değişiklik teklifinin neresi doğru ki “mahzurlu” yanlarını
giderip “yararlı” yanlarını tutalım?
SORULMAYAN SORU
DARBEYİ araştırmak için kurulan komisyonun AKP’li üyeleri, 11.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yazılı olarak yanıtlaması için bazı
sorular sormuşlardı.
Hatırlarsınız, bu köşede söz konusu soruların “imalı” olduğunu
yazmıştım.
Dün Milliyet’te Mehmet Tezkan, nasıl olduysa unuttuğum bir olayı
hatırlattı.