GAZETECİLER İçişleri Bakanı'na istifa edip etmeyeceğini sorduklarında, yanında oturan Adalet Bakanı gülmeye başladı.
Güldü dediysem, kahkaha atmadı tabii, sırıttı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da bu manzara üzerine şöyle
konuştu: "Gülen Adalet Bakanı istifa etmeli, istifa etmiyorsa da
azledilmeli!"
Bu durumu şikâyet ettiği Başbakan Ahmet Davutoğlu da gazetede
okuduğuma göre Kılıçdaroğlu'na "vücut diliyle" yanıt vermiş!
Yani iki elini yana doğru açıp başını devirmiş "Ne yapacağız
bunlarla" der gibisinden!
Başbakan, vücut diliyle bunu ifade etmeye çalışırken bir kaşını da
havaya kaldırıp, yukarıyı da işaret etti mi, bilmiyorum.
Yani "Adalet Bakanı yukarının adamı, ben bir şey yapamam" anlamında
bir hareket?
Oysa Adalet Bakanı'nın bu tavrında şaşılacak bir durum da
yoktu.
Adalet Bakanı, "İstifa edecek misiniz" sorusunu duyunca sırıttı,
çünkü biliyor ki Türk bürokrasisinde, kamu yönetimi geleneğinin
genlerinde başarısızlık nedeniyle istifa etmek diye bir kavram
yoktur.
Bunu her bürokrat bilir, küçük yaştan beri kendisine bu
öğretilmiştir.
Başarısızlık durumunda istifa etmek gerekmediği gibi sorunun
üzerine pişkince gitmek de gerekir.
Mesela İçişleri Bakanı çıkıp şunu diyebilirdi ve bu sözlerini
Türkiye'de hiç yadırgamayacak neresinden baksanız bir yüzde 50
çıkardı: "Ne yani, bombayı ben mi patlattım, teröristi oraya ben mi
gönderdim?"
Bir de tabii istifa edenin başarısızlığın sorumluluğunu üstüne
alması gibi bir durum var ki bundan hiçbir muktedir hoşlanmaz.
İyi bir iş başarıldıysa bu kendisinden kaynaklanmıştır, hataları
mutlaka daha aşağıdaki küçük rütbeliler yapar.
Eğer bir "üst makam" bir anlık yanılgıyla başarısızlık nedeniyle
istifa eder giderse, memleketteki her olumsuzluğu onun sırtına
yıkacak çok yetkili vardır.
Suriye politikasının batağa saplanmış olmasından da sorumlu
tutulur, güvenlik zafiyetinden de, hatta kadın çoraplarının kolayca
ka