Diyoruz ki; “Yolu pisle-tenler affedilmeyecek”
Kırk farklı yerin taşları altına kırk farklı renkte gizlenen
engereklerden itirazlar geliyor...
Peki, “yol” derken ne demek istedik?
Hakikate giden yol bir olduğuna göre ne demek istediğimiz
anlaşılmıyor mu?
Yolu pisletmeyenlerden bir itiraz gelmiyorsa, demek ki pisleyenler
itiraz ediyor...
Ve “Yarası olan gocunuyor” sözü aklımıza düşüyor...
***
Diyoruz ki “Devlet kimseye borçlu değildir.”
15 Temmuz akşamı sonuca göre pozisyon belirleyen adresler güya dik
durmuşlar da, bu dik duruşlarına karşılık olarak Ankara’da siyasi
iradenin önüne sürekli ağır fatura çıkartıyorlar!
Ve kırk farklı kılığa giriyorlar.
Gün olur devran dönünce kimin ne olduğunu görürüz ama yüreğimizin o
çirkin devranların dönmesine tahammülü yok...
Kırk farklı adresin plazalarından kırk farklı karışık renge bürünen
“sallabaş” kafalardan itirazlar geliyor!
Peki, devlet derken ne demek istiyoruz?
Bu ülke, bayrak ve millet diyoruz...
***
Başı dik alnı açık olanların gidecek ne başka yolu, ne ülkesi, ne
vatandaşlığı ve ne de koruyup, saklayanı var...
Ve hayatı boyunca inanmadığı bir şeyin ne oyuncağı ne de maskarası
olmayanlar kimsenin önüne bir fatura çıkarıp koymuyor.
Her yerde yüreğiyle var olanların kafasının arkasına sakladığı ne
tilkileri ne de akrepleri var.
Hangi taş kaldırıldıysa, altından nelerin çıktığını görüyoruz ve
daha da çok göreceğiz...
Sonuçta, Allah için, ülke ve millet için yaşayanlar öldüklerinde
dahi öbür tarafa gülerek gidecek...
Ağlayarak ölenler, ölecekler düşünsün...
Ve mahşerde hesabını veremeyecek, köprüyü geçemeyecek olanlar
düşünsün!
Bu dünyanın köprülerinden köpekler de gelip geçiyor; mesele, adam
gibi geçip gitmek!
***
Sosyal medyaya bakıyoruz da arada bir...
Görüyoruz ki herkes birbirine saldırmakla meşgul.
Günah kuyusuna dönüşmüş...
Ve büyük bir kahvehaneye...
Hakaret ve iftira bir ırmak gibi akıp gidiyor.