Sele kapılmak, yele kapılmak, cereyana çarpılmak… olduğu gibi
günün politik çalkantıları, ekonomik dalgalanmalarıyla ömrünü boşa
geçirmek, çene yormak ve ömrü heder etmek de var.
Mehmet Akif merhum da:
“Eğer çiğnenmemek isterseler seylâb-ı eyyâma;
Rücû’ etsinler artık Müslümanlar Sadr-ı İslâm’a.” Deyivermiş.
Bugünkü makalemde de yapacaklarımızı yazayım dedim:
Dünyadan nasibimizi almak için çalışalım.
Sevdiğimiz her meşru şeyi Rabbimizin yarattığını hatırımızdan
çıkarmayalım ve Ona hamdimizi ve şükrümüzü sunalım.
Haram para, makam, rütbe ve şehvetin peşinde koşmayalım. Adam gibi
adam olalım da onlar, gölge gibi bizim peşimizde koşsunlar.
Leylalarımızı ve Mecnunlarımızı yaratan Mevla’mızdır.
Gönül gözümüz hep Rabbin rızasına kilitlensin, ayaklarımız cennete
ve Rabbin Rahmetine doğru koşsun.
Hazreti İbrahim aleyhisselam gibi yolumuzun üstüne ateş çukurları
kazsalar, Allah korkusu ve sevgisi onların ateşini söndüreceğinden
yolumuza devam edelim.
Yolumuz Hazreti Yusuf gibi hapishaneden geçecekse hapishaneyi
saraya ve cennete giden bir konaklama yeri olarak görelim.
Baktığımız, tuttuğumuz, tattığımız, kokladığımız her yer ve her
şeyi Allah’ın yarattığını bilerek gönlümüz hep onunla olsun.