Yakın siyasi tarihimizi dikkatli izleyenler bilir; Türkiye ne
zaman eskilerin deyimiyle "anarşi
ortamına" sürüklenip siyasi cinayetlere sahne
olduysa arkasında mutlaka küresel güçlerin kirli hesabı
vardı...
O güçler bu hesapları için, açık tehditler yanında içerideki
aparatlarını da, terör örgütlerini de kullandılar.
Aradıkları ve nakış nakış işledikleri şey de kutuplaşan siyasi
ortamdı. Kurt puslu havayı sever misali, onlar böyle bir ortamı hiç
kaçırmadı...
Bizim kuşak 70'li yıllarda bunu en acı biçimde yaşadı. Arkasından
12 Eylül askeri darbesi geldiğinde iş işten geçmişti. ABD ve
içerideki cuntacı aparatları, sağ-sol tezgâhını ustaca bize
yutturmuştu.
90'larda bunun farklı versiyonuyla karşılaştık. Laik aydınlar,
önemli asker kişiler, Özal gibi birçok siyasi
aktör bu dönemde katledildi. Bu Türkiye'ye yönelik büyük bir
operasyondu ve bugünlere uzanan laik-dindar eksenli kutuplaşmanın
da ön hazırlığıydı.
Tuhaf olan da o tarihte, "siyasi
kutuplaşmayı" ortadan kaldırmak için bir araya
gelen DYP ve SHP (CHP) iktidardaydı....