Günlerdir genç yaşta ölüme sürüklenen Enes Kaya üzerine
yazılanları okuyorum. İçimizi acıtan bir ölüm karşısında bazı
insanların çirkin bir biçimde siyaset yapmalarına, İslam'ı ve
cemaatleri topyekûn suçlamalarına doğrusu şaşırmıyorum, ama tıpkı
Enes gibi ruhum daralıyor.
Böylesine acı bir olayı bile ideolojik saplantılara kurban etmeden
konuşamıyoruz. Kendileri de bir "cemaat" olan laik
aydınlar, gazeteciler, solcular hep birlikte ayağa kalkıp
bağırıyor:
"Gerici kuşatma intihar getirdi."
"Bu bataklık kurutulmalı" ya da "Tarikat yurdunda baskı
intihar getirdi."
Cumhuriyet'inden Birgün'üne neredeyse laik-sol gazete, o
gazetelerde yazanlar tek bir merkezden talimat almış gibi aynı şeyi
söyleyip duruyorlar. Bu nasıl özgürlükçülük, bu nasıl insani
bakıştır?
Ölüm üzerinden siyaset devşirmek isteyenler, ne yazık ki o çocuğun
yaşadıklarıyla ilgili değiller. Tek dertleri toptancı bir yaklaşım
ve klasik ezberle dini değerleri suçlu ilan etmek. Oysa bu türden
sıkışmalar, bunalımlar, anlam arayışları sadece o çevrelerde
yaşanmıyor. Her toplumsal kesimde benzer sıkışmalar, bunalımlar
yaşanıyor ve bu hepimizin sorunu.
Tarikatları, cemaatleri suçlu ilan edince iş bitmiyor. Bu açıdan
öncelikle ailelere büyük iş düşüyor. Enes'in ailesiyle konuşamadığı
ve derin bir sıkışma yaşadığı çok açık. Bu gerçeği zamanında fark
etmeyen, o anne babanın şimdi nasıl bir acı, nasıl bir pişmanlık
yaşadığını kimse bilemez.
Allah kimseye evlat acısı vermesin..