Her seçimde, kaçınılmaz olarak CHP içindeki iktidar savaşına
tanık oluyoruz. Bugüne kadar da "Neden böyle oluyor?" sorusuna
gerçekçi bir cevap verilmediği için bu kavga hiç bitmiyor. Ancak
şimdi geçmişte pek olmayan yeni bir durum var. İlk kez bir siyasi
aktör, söylem düzeyinde de olsa sosyolojiyi hareketlendirdi ve oya
dönüştürdü.
Bunun nedeni de seçim meydanlarında söylenen yalan ve popülist
söylemleri bir yana bırakırsak Muharrem İnce'nin sahici
yaklaşımıydı. Şu iki söylem farkına bakın. İnce seçim sonuçlarını
değerlendirirken şöyle diyordu: "Eldeki tutanaklarda yenilmişseniz
yenilmişsinizdir. 'Bunu kabul etmiyorum, sokaklara çıkalım' bu
demokrasi değil ki. Açık ara bir durum var, bu demokrasiye
saygısızlıktır. Ben o noktada değilim. Galip gelmiştir, yapılacak
bir şey yoktur. Galip geldiğinde kutlayamıyorsan yarışa
girmeyeceksin."
Bu da Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaklaşımı: "Demokrasiye inanmayan bir
insan tebrik edilemez. Tek adam rejimini savunan tebrik edilemez.
Nesini tebrik edeceğim?" Kılıçdaroğlu'nun bu yaklaşımı bile
CHP'deki derin hastalığın İnce'nin deyimiyle "şizofreni"nin nereden
kaynaklandığını hatta toplumsal kutuplaşmayı kimin körüklediğini
gösteriyor. Sanki Kılıçdaroğlu siyaset yapmak veya siyaset üretmek
için değil, siyaseti kilitlemek için görevlendirilmiş biri...
Bu gerçek, hiçbir dönem bu kadar açık ve net ortaya çıkmamıştı. Bu
da Muharrem İnce'nin en büyük şansı... Eğer İnce, süreci doğru
yönetirse sadece CHP'ye değil, Türkiye siyasetine büyük hizmet
eder. Ancak, bir proje siyasetçisi olan Kılıçdaroğlu'nu aşmak hiç
kolay değil. Kolay olmayacak çünkü kafasında kırk tilki dolaşan ve
bugüne kadar Deniz Baykal, Önder Sav, Mustafa Sarıgül, Gürsel Tekin
hatta iki kurultayda Muharrem İnce gibi önüne çıkan bütün siyasi
aktörleri "ustaca" saf dışı bırakan Kılıçdaroğlu, hâlâ Türkiye
siyasetini "kilitleme görevinin" bitmediğine inanıyor.
Bu yüzden de CHP Genel Başkanlığı'nı bırakmayacak, direnecek.
İnce'yi yalanlayan ilk açıklaması, dünkü Gürsel Erol'un yönetimi
istifaya çağırma hamlesini ve oturma eylemini boşa çıkarması bunu
gösteriyor. Ama bunun yetmeyeceğini Kılıçdaroğlu da biliyor. Çünkü
Kılıçdaroğlu'nu parti içinde ayakta tutan Alevi siyasi aktörlerin
bile rahatsız olduğu bir siyasi zemin var. CHP'liler yenilgiden
bıkmış durumda.
CHP'nin geleceği ve sürecin nasıl seyredeceği, İnce'nin bu siyasi
zemini iyi değerlendirmesine, yeni şeyler söyleyip söylemeyeceğine
ve süreci nasıl yöneteceğine bağlı. İnce yeni bir siyasi vizyon
ortaya koymadan, Anadolu'yu gezse de, il yönetimlerini tek tek
istifa ettirse de sonuç alamaz. Alsa da iktidar alternatifi olamaz.
Bu yüzden CHP'yi yönetmek istiyorsa ucuz siyaseti bırakıp, "Nasıl
yeni bir dünya ve nasıl yeni bir Türkiye?" hayalini anlatan yeni
bir siyaset vizyonu ortaya koymalı.
"Bilge Adam"ın hazin sonu
24 Haziran seçimlerinin her sonucu derslerle dolu. Onlardan biri de
Saadet Partisi'yle ilgili. Siyasi denklemde etkisi olmayan SP'nin
birdenbire aktöre dönüşmesi, güzellemeler yapılması herkesi
şaşırtmıştı. Ama halk da onları şaşırttı. Böylece haddinden fazla
öne çıkartılan bir siyasi parti tarih olduğu gibi o partiden aday
olan bazı siyasi aktörler de silindi gitti. Böylece bir siyaset
mühendisliğinin iflasına tanık olduk. Ama en önemlisi de kibriyle
özgüven patlaması yaşayan ve "Bilge Adam" diye sunulan Temel
Karamollaoğlu'nun hazin sonuydu. Umarız bu tecrübe geleceğe ışık
tutar, birileri tekrar tekrar aynı şeyi yaşamaz.