Bugün İstanbul üzerinden yürütülen tartışma, İBB
Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun belediyecilik başarısızlığını
çoktan aşmış durumda. İşin siyasi yanını, İmamoğlu ve ekibinin daha
ilk günden "o makama" hazırlandıklarını
açıklanmalarıyla biliyoruz. Bunu da hiç saklamadılar zaten.
Ama şimdi olay uluslararası bir boyuta
ulaşarak "milli" bir mesele haline geldi. Bunu da bizzat
İmamoğlu, ikinci kez Birleşik Krallık Türkiye
Büyükelçisi Dominick Chilcott'la buluşarak yaptı.
Doğrusu bir belediye başkanının herhangi bir ülkenin
büyükelçisiyle görüşmesinde sakınca yok ve bugüne kadar da böyle
bir problem yaşanmadı.
Şimdi yaşanmasının nedeni ise İmamoğlu'nun bu meseleyi İstanbul'un
kara teslim olduğu bir günde yapması, ardından görüşmeyi saklaması
ve giderek de gizemli hale getirmesiyle oldu.
"Görüşmeyi neden ertelemedi, neden ekibi ve fonladığı
medyadaki dostları rezilliği göze alarak yalana
sarıldı" gibi soruları bir yana
bırakalım, İmamoğlu'nun kendini savunurken büyükelçi ile
görüşmesine ilişkin söylediği şu sözleri kafalarda soru
işareti yarattı:
"Bir İBB Başkanı'nın karla mücadele kadar dünyanın bu
tarz ülkelerinin büyükelçileriyle ilişki kurması da
sorumluluğudur."
İmamoğlu görüşmeyi, İstanbul'u teslim alan karla mücadele
kadar önemli ilan edince ister istemez o masada ne
görüşüldüğü de merak edildi. Ama nedense görüşmenin
içeriğine ilişkin İmamoğlu ayrıntı vermedi.
İyi de bir belediye başkanı nihayet bir büyükelçiyle, kardeş
şehir, altyapı yatırımları veya ortak
kültürel etkinlikler dışında ne konuşabilir ki
açıklanmasın?
Şu daha da ilginç değil mi? İngiliz Büyükelçi Dominick
Chilcott, bir devlet görevlisi olarak görüşmelerini mutlaka
devletine bildirmek zorunda. Yani o gece
Kahraman Balıkçı'da İmamoğlu-Chilcott görüşmesini
içeriğini şu an İngiliz devleti biliyor. Ama ne yazık ki
İstanbullular bilmiyor. Başkanların devlete bilgi verme yükümlülüğü
olmayabilir ama halka var.